2020 yılında uluslararası, hakemli ve akademik olarak yayınlanan Ortadoğu Etütleri dergisinde “Filistin Çıkmazında Çözüm Arayışları: Almanya- Türkiye Arabuluculuğu” başlıklı bir makale yazmıştım.  

Filistin Sorunu’nun iki güçlü ülke olan Almanya ve Türkiye’nin katkı ve arabuluculukları ile çözüme kavuşturulacağı ve barış sürecinin bu şekilde gerçekleşebileceği tezini geniş çerçevede tartışmıştım.     

Almanya ve özellikle Türkiye’nin arabuluculuk alanında bugünlerdeki sergilediği performans ve küresel çabalar düşünüldüğünde sunmuş olduğumuz argümanların yerindeliği tekrardan teyit edilmiş olacaktır.    

Yazımızda Filistin sorununun çözümüyle birlikte Almanya’nın önemli faydalar elde edeceğini de gerekçeleriyle aktarmıştım. Geçmişinde yaşananların refleksiyle ‘İsrail’in güvenliğini kendine dert edinmiş’ olan Almanya, bölgedeki sağlanacak muhtemel barıştan en fazla fayda sağlayacak ülkelerden olacaktır.

Çünkü Almanya bugün bile tarihindeki yaşanmışlıklardan dolayı İsrail politikaları hakkında net görüş belirtmekten imtina etmekte, kendisini baskı altında hissettiğinden özgür dış politika belirleyememektedir. Bunu ispatlayan birçok örneği makalede belirtmiş olmakla birlikte daha birkaç gün önce bunlara bir yenisi daha eklenmiş ve Almanya’da büyük bir kriz meydana gelmiştir.

Almanya’da Abbas krizi

Filistin lideri Abbas, Almanya Şansölyesi Scholz ile Berlin’de birlikteyken sorulan bir soru üzerine “İsrail 50 Filistin köyünde 50 katliam, 50 Holokost işledi” ifadelerini kullandı ve Almanya’da büyük bir kriz ortaya çıktı.

Gerek Alman muhalefeti ve basını gerekse İsrail tarafı açıklama sırasında Sholz’un sessiz kalışına büyük tepkiler verdi. Almanya’da hukuken Holokost’un önemsizleştirilmesi, bu yönde sarf edilen sözler yasaklanmıştır.

Tepkiler sonucunda Scholz, Holokost ifadesinin kullanılmasının uygunsuz ve tahammül edilemez olduğunu söyleyerek rahatsızlık duyduğunu açıklamak durumunda kaldı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok millete, farklı etnik gruba ama bilhassa Yahudilere karşı büyük bir insanlık dramı yaşatıldı, Nürnberg’de bunların kanıtlarını bizzat yerinde görme imkânım olmuştu.

Bununla birlikte Deir Yasin ve benzeri birçok bölgede Filistinli Araplara karşı ayrı ayrı zamanlarda büyük zulümler yapıldı. Acıları ve zulümleri karşılaştırmanın kimseye bir faydası olmadığı gibi herkesin temennisi olan barışa da bir katkısı bulunmuyor.   

Abbas, konuşmasının devamında Filistinlilerin bugün de İsrail ordusu tarafından öldürüldüğünü, bunun durdurulması gerektiğini ve artık barışın, güvenliğin ve istikrarın temin edilmesi gerektiğini vurguladı. İşgal altındaki bir ülke liderinin psikolojisinden daha farklı nasıl bir konuşma beklenebilirdi ki?

Fakat Almanya açısından üzerinde durulması gereken ayrı bir hususta bulunuyor. Almanya, tarihsel yükümlülüğünden ötürü İsrail’i her koşulda desteklemesinin dış politikasında ‘kendisini sınırlandırmak’ olduğunu anlamış gözüküyor, kamuoyu eğilimi yoklamaları bunu gösteriyor, fakat resmi adımlar bu yönde atılamıyor.

Bahsi geçen makalemizde belirtildiği üzere Almanya’nın Filistin çıkmazındaki muhtemel arabuluculuğu müstesna ilişki biçimini normalleştirebilme fırsatı da verecektir.

Almanya, İsrail ile diyaloglarını sürdürürken Arap devletleri ile de ilişkilerini bozmak istemiyor. Bu açıdan muhtemel bir arabuluculuk ile sağlanabilecek çatışmasızlık Almanya’yı Arap devletleri ile İsrail arasında kalmaktan da kurtarma olanağı da sunacaktır.