Vefa denen hasletin çok kıymetli olduğuna inananlardanım ben kâri. Aslında arayanlardanım. Vefa sırrını kaybetmemiş, sermayeyi “geçti” denecek kadar kısa bir ömür içinde tüketmemiş ve yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih etmemiş birilerini arayanlardanım. Ve elbette bulamayanlardanım.

İnsan her şeye sahip olabiliyor dünyada, nasip. Ama bir dost bulup da gönlüne dayanağı olanlara imrenmiyor değilim. Ve gerçeği söyleyeyim ki bu bahiste çok da maharetli değilim ben. Kitapları insanlara tercih ettiğim gün ve sonrasında kaybettim sanırım bu mevzudaki kabiliyetimi ve “yeniden başlayabilirim” dediğim zaman da birkaç boy geride kaldığımı ve sadece gölgelere baktığımı anladım. Pişman değilim bundan zira bu bir tercihti ve her tercihte olduğu gibi bunda da nasip diye bir sır ve elbette olanda bir hayır vardı.

Ama benim anlattığım ya da en azından anlatmaya çabaladığım bir başka şey. Ahir zamanda yaşıyor olmaktan mı yoksa zaten insanın noksanlığı mı bilmiyorum ama vefa diye bir hasleti unutmuş olduğumuzu her seferinde ve hiç şaşmadan görüyorum. İnsanlar *ki ben de dahil- az daha fazla bir menfaati gördükleri herhangi birine ya da herhangi bir yere hiçbir şeyleri yokken ve hiçbir şey değillerken yanlarında olanı, ellerinden tutanı tercih ediyorlar. Oysa “yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma” diye her yana levhalar asasımız var değil miydi bizim. Oturup konuşsak herkes -benim şimdi yaptığım gibi- muhabbetten, sadakatten ve vefadan bahseder ve sonra “vefa, İstanbul’da bir semtin adıymış” diyerek şikâyet eder.

Yorgunum kâri, bunca aramaktan ve belki ahir zamanda yaşamaktan, anlatmaktan ama anlaşılmıyor olmaktan yorgunum. Hani diyor ya eskiler “gönül sinemde vardır, dünya gönlüme dardır” diye. Öyle bir hal işte. Yorulsan da yürümeye devam etmek gibi bir hal yaşamak ve beklediğin çok fazla şey de yok aslında. Vefa diyorsun, arıyorsun, bulamıyor ve yoruluyorsun. Öyle bir hal işte ve karışık…

Şöyle bir hikâye anlatırlar;

Vaktin birinde yaşlı bir adam yolda aceleyle giderken yanından geçen araba ona çarpmış. Yaşlı adam bir iki denemeden sonra yerden kalkınca ona çarpan adam hemen gelivermiş yanına.

– “Baba iyi misin?”demiş “affet, görmedim seni”

Yaşlı adam her ne kadar “İyiyim, bir şeyim yok” dese de “hekime götüreyim” diye ısrar edilince.

– “Evlat” demiş “iyiyim, meraklanma. Hem hata benim. Aceleden tedbirsiz davrandım. Bir dostum var benden de yaşlıca ve hasta. Her gün ona bir şeyler götürür, yanında otururum. Acelem ondandı”

– “Evi neresiyse söyle, ben gidip de vereyim aldıklarını”

– “Olmaz. Dostum çok yaşlıdır kimseyi hatta beni bile tanımaz”

– “E madem senin de kim olduğunu bilmiyorsa neden her gün gidiyorsun ki?”

– “Ama ben onun kim olduğunu biliyorum ya. Yetmez mi?”