Bu nasıl bir insanlık anlayışı!

Tüm dünyanın gözleri önünde çocuklar parçalanıyor, kuvözdeki çocukların üzerine bomba yağdırılıyor!

Bu apaçık bir soykırımdır; fakatsız, amasız, lakinsiz bir cinayettir.

Siyonistler “meşru müdafaa” diyerek sınırsız bir katliama giriştiler.

Oysa işgal edilen bir coğrafyada meşru müdafaa hakkı iddia edilemez.

Hiçbir savaş tarihinde böyle bir ikiyüzlülük göremezsiniz!

Sadece Amerika ve İsrail doğruyu söylüyor; Türk Kızılayı yalan söylüyor, Filistin Kızılayı yalan söylüyor, Kızılhaç yalan söylüyor, BM kurulları yalan söylüyor, Türkiye İletişim Başkanlığı yalan söylüyor öyle mi?

Bu hastalıklı zihniyete göre sadece siyonist İsrail ve baş zalim Amerika doğru yapıyor, diğer herkes rol yapıyor.

El-Ehli Hastanesi’ni vurduklarında Hamas’ı suçlamış ve inkâr yoluna gitmişlerdi, dünyanın her tarafındaki siyonistler de bu inkâra çanak tutmuştu.

Gazze’de 20’den fazla hastane tamamen vuruldu ve devre dışı kaldı. Artık hiçbir hizmet veremez duruma getirildi.

Peki diğer hastaneleri kim vurdu?

Okulları, camileri, kiliseleri, ekmek fırınlarını, yakıt depolarını, ilaç depolarını, ambulansları…

Kim parçaladı minik bedenleri!

Bu zulüm artık Allah'ın muhakemesine kaldı maalesef; bu durum insanın güç ve kudretini çoktan aştı.

Siyonist egemenliğin ikiz çocukları insanlığa meydan okuyor.

Amerika sponsorluğunda İsrail katliamını dünya sadece kınayabiliyor; sadece konuşuyor, lanetliyor; ama seyrediyor!

Siyasi, askerî, ekonomik…

Bu cinayete destek veren, destek olan her kim varsa bunun hesabını insanlığa karşı mutlaka vermelidir/verecektir!

Bu soykırıma nasıl engel oluruz?

Kelebeklerin bile kendilerinden daha uzun yaşadığı bir coğrafyada dünyaya gözlerini açan Gazzeli bebeklerin çaresizliğini hangi kelimelerle izah edebiliriz!

Gözlerini açamadan kurşunlanan sabilerin acıları üstüne hangi acıdan bahsedebiliriz? Aksa’nın yetim kalmış çocuklarının yalnızlığını hangi mazeretle geçiştirebiliriz?

Savunmasız kadınların masumiyetini anlatabilmek için hangi dili kullanmamız gerekiyor?

Arzın ve arşın sahibine bizi şikâyet ettiklerinde hangi bela ve musibetlere yakalanırız?

Hiç düşündün mü?

Minik bedeni canilerce parçalanmış bir çocuğun acılı babası, “Peygamber’e de ki; ümmetin bizi yalnız bıraktı!” feryatlarıyla evladına veda ediyordu.

Bu feryadı duyabildin mi?

Sen “yıldızlı” kafelerde kahveni yudumlarken kaç minik beden daha kurşunların hedefi oldu, kaç can daha uçtu gitti bu kirli dünyadan?

Kaç kurşun gönderdin siyonistlere, hiç hesapladın mı?

Parça tesirli hamburgere kan renginde sosu boca ettin, güdümlü kola eşliğinde iştahla midene indirdin.

Kesmedi!

Bir de “üçü bir arada” sipariş ettin, üç kardeşinin hayatına karşılık!

Midene kabul ettirdiğini vicdanına nasıl kabul ettireceksin?

Çamaşırlarını beyazlatan kimyasalların sahipleri, katiller sürüsüyle iş tutarak kardeşlerinin dünyasını kararttı; insanlığı kirletti!

Yağ sökücü, leke çıkarıcı diye mutfağının başköşesine koyduğun “iş birlikçi” markalar, vicdanına bulaşan kan lekesini de çıkarabilir mi acaba!

Ellerin kirlenmedi mi?

Dikkat et!

Seni “kirlenmeye” teşvik edenlere kanma!

Kirlenmek güzel değildir; elini, elbiseni, mideni, kalbini, vicdanını masum bebeklerin kanıyla kirletme; kirletmek isteyenlere müsaade etme.

İnsanlığın yok edilişine seyirci kalma, destek olma katillere!