Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başörtüsü çıkışı ile ilgili yazdığımız bir önceki yazımızı CHP’nin geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği ile bitirmiştik.

 

Kılıçdaroğlu’nun tavrı yaptık bir hata, özür dileriz helalleşelim şeklinde özetlenebilir.

 

Kılıçdaroğlu’nun çıkışına kendi tabanından gelen tepkiler ve her gün sosyal medyaya yansıyan islamofobik vakalar ise bize meselenin kuru bir özürle geçiştirilemeyecek kadar derin bir mesele olduğunu gösteriyor.

 

Zira CHP’nin İslam ve İslam kültürü ile ilişkisinin başından beri sorunlu olduğu bilinen bir gerçek.

 

Örneğin Arapça ezan yasağı, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi ve başörtüsü yasağı gibi bu toplumun sembolik değerlerini hedef alan tepeden inmeci yasaklar Cumhuriyet Halk Partisi ve onun bürokrasideki temsilcilerinin eseri.

 

Bu yasakların muhafazakâr ve dindar toplum kesimlerinde tedavisi zor toplumsal bir travma yarattığı ise inkâr edilemez bir gerçek.

 

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin geçmişi ile toptan bir yüzleşmeyi başlatmadan bu travmayı basit bir özür ve helalleşelim diyerek kapatmaya çalışması aslında kolaya kaçmaktır.

 

Zira CHP’nin elitlerini ve toplumsal tabanını kapsayan kapsamlı bir yüzleşme olmadan özür dilemesinin bir manası yok, helalleşmek ise mümkün değil.

 

Zira başörtüsü yasağı gibi bir deli gömleğinin bu ülkenin sırtına giydirilmesi sadece bir parti liderinin iradesi ile ortaya çıkmadı.

 

Bu yasağın asıl kaynağı onu besleyen, normalleştiren, meşrulaştıran ve hem sivil hem de kamusal alanda gündelik hayatta uygulayan entelektüeller, akademisyenler, bürokratlar ve CHP ideolojisidir.

 

Bundan dolayı da devlet kurumlarında sorun çözülmüş olmasına rağmen özel sektörde ve sivil alanda başörtüsü yasakları tam sürat devam etmektedir.

 

Gün geçmiyor ki sosyal medyaya bunun bir örneği yansımasın.

 

Başörtülü olduğu için restoranlara alınmayanlar, burası laik-seküler bir site denilerek ev  kiralanmayanlar, staj-iş başvurusu red edilenler…

 

 

Yani Kemalist yasakçı zihniyet geçmişte kurduğu apartheid rejimini kendi küçük kurtarılmış bölgelerinde inatla devam ettirmektedir.

 

Yıllardır Avrupa İslamofobi Raporunu yayınlayan bir akademisyen olarak gözlemim İslamofobi’nin en radikal ve keskin örneklerinin maalesef Türkiye gibi kendi kendisini Batılılaştırmış ya da Tunus gibi sömürge geçmişine sahip Müslüman toplumlarda olduğu gerçeğidir.

 

Yaklaşık üç yıldır bu konuda bir edisyon kitap çalışması yürütmekteydim.

 

“Türkiye’de” İslamofobi adlı edisyon çalışmamız kaderin bir cilvesi Kılıçdaroğlu’nun açıklama yaptığı hafta Vadi yayınları tarafından yayınlandı.

 

Sosyal medyadan, istihdam alanına İslamofobi sorununun ne kadar köklü olduğunu gösteren bu çalışmamız aslında sorunun geçmişte kalmadığını ve bugün hala sürdüğünü göstermektedir.

 

Hayır, sayın genel başkana kitabı okumasını tavsiye etmeyeceğim, zira vaktinin olmadığına eminim.

 

Ama derin bir toplumsal travma yaratan böylesine köklü bir sorun ile yüzleşmenin formülü sır değil:  

 

Sırasıyla yüzleşme, özür, tazminat, helalleşme.

 

Yüzleşme olmadan özür, özür olmadan tazminat, tazminat olmadan da helalleşme olmaz.

 

Burada esas soru Kılıçdaroğlu, CHP elitleri ve CHP tabanı gerçekten böyle derin bir hesaplaşmaya hazır mı ve bunu yapacak güçleri ve cesaretleri var mı?