“Çok sussa, az konuşsa” diyorum bazen bazı insanlar için. Hatta belki hiç konuşmasa daha iyi. Ama bazıları da var ki “hiç susmadan söylese ve ben de hiç bıkmadan dinlesem” diye geçiriyorum içimden. Biliyorum, bu öyle pek mümkün değil. Ben hayal kuruyorum sadece ve çoğu zaman da inanıyorum bu kurduğum hayallere. İşim bu. Hayalim var ve hürüm.

Şunu da söylemek lazım; aslında bazıları yazdıklarında güzel, yazdıklarıyla güzel. Hep yazmalı, hem de hep. Ama tanıyınca ve tanışınca kırılıyor insanın hayali ve siliniyor onca kitaptan kelimeler. Bir suret ve bir makyaj kalıyor sanki geriye.

“İnsan dilinin altında gizlidir” diye bir cümle hatırlıyorum. Kimin söylediği ya da nereden okuduğum hatırımda kalmamış. Ama cümleyi unutmadım hiç. Belki bir eski alimin ya da bir arifin, belki de kahvehanede çayını yudumlarken ansızın hikmetli cümleler kuran bir abinin dilinden işitmişimdir. Hepsi olabilir ya da hiçbiri… Bir cümle daha var hatırımda “her küp içindeki sızdırır” diye.

Bugün bir cümle işittim birinden. Daha önce dinlemediğim, sesini duymadığım ve muhtemel ki bundan sonra da dinlemeyecek ve duymayacak olduğum birinden. Hem de defaatle ve ısrarla birkaç hatırasını anlatırken sakaldan, sakallılardan, Anadolu insanından bahsedip müstehzi bir halde ve tahkir ederek gülüyordu. O utanmadı ama ben utandım hem de çok utandım. Yalan yok sinirlendim de aslında. Mesela anlattığı hatıralarından biri şöyleydi; bu burjuva ve fildişinden mamul kulesinde etrafı tarassut eden abi bir gün halka karışıp da uçağa binme lütfunda bulunmuş. Olacak o ya yanına gelip de sakallı bir ağabeyimiz oturmuş. Ama nasıl kokuyormuş ki dayanamamış, bilumum yerlerinden ılgıt ılgıt yayılan koku rahatsız etmiş beyzadeyi. Zaten sakalı da varmış. Bir de kilosundan sığamamış zaten koltuğa diye ekliyor kendi de göbeğinden nefes alamayan bu abi. Ama ısrarla ve birkaç kez tekrarlıyor “sakallı” diye.

Ne demek istediğini ve ne kastettiğini anlamayacak kadar ahmak değilim elbette. Oysa onun aşağılayarak “Doğduğunda ebesi öldüğünde de imam yıkayacak” diyerek kastettiği gibi adamlar günde en az beş defa abdest alır ve huzura çıkarlar.

Ha bir de sevgi dili falan gibi cümlelerini işittim arada. Açık söyleyeyim zor dayandım, sabrettim.

Bu ve benzeri zihniyetle karşı karşıya olmaktan her zaman utandım ben. Ve bir türlü bitmediler. Düşmediler bu Anadolu insanının yakasından. Aşağı gördüler, hakir gördüler, hakaret ettiler. Kendilerini “modern” çağdaş” falan filan gibi isimlendirip en “ilkel” dedikleri insandan daha cahil daha yobaz olabildiler.

Ağırıma giden aslında biraz da şu oldu. Dedem geldi hatırıma. Bembeyaz bir sakalı vardı. Öyle güzeldi ki. Öyle güzel görünür ve öyle güzel bakardı ki. Ve gül gibi kokardı o. Yüzüne bakınca “insan” ne demektir onu anlardım. Hakaret etmez, dua ederdi o. Aşağı görmez kıymet bilirdi.

Ben usandım artık böyle adamlardan. Rahat bıraksınlar, dokunmasınlar, sussunlar konuşmasınlar, ne halleri varsa görsün ama bize dönüp de bakmasınlar. Ve düşsünler artık şu milletin yakasından.

Diyecek daha çok sözüm var ama söylemeyeceğim.