Sayılmayız parmak ile

Tükenmeyiz kırmak ile

-Muhyî-

İçimiz yanıyor biliyorum, gönlümüz daralıyor, uykularımız kaçıyor ve her birimiz hesap sormak, karşılarında durmak ve intikam istiyoruz. Ama kimden? Kimden alacağız kâri? Evvela düşman kimdir onu bilmek gerekmez mi? Elbette gerekir. Düşman bir değil, bir tek değil… Daha evvel olduğu gibi ve aslında her vakit olduğu gibi yine karşımızda bütün dünyanın zalimleri var. Zulümde birleşmek kanlarında var bunların. İhanet ruhlarına işlemiş, insandan çok şeytana benzeyen ve zaten ona hizmet etmek için nefes alıp veren mahlûklar. Ve asırlardır yaptıkları ve bildikleri gibi yine hainler yine korkaklar ve yine namertler…

Karşımıza çıkmaya, hiç değilse durmaya bile cesaretleri yok. Karşımıza üç beş vaatle saldıkları gözleri beyinlerinden büyük, içimizden çıkmış, bu devletin ekmeğini yemiş hainleri çıkarıp da duruyorlar. Artık bir isme ihtiyacı yok bu düşmanın. İster dağa çıksın, ister takke taksın, ister Amerikan bayrağına sarılsın hepsinin adı teröristtir ve hepsine lanet olsun.

Kahpelik kanlarında var bunların, ihanet her yanlarına sinmiş, zulmü, öldürmeyi, yok etmeyi ve yakmayı bilirler… Ve karşımıza adam gibi bile çıkamazlar, hiçbir zaman çıkmadılar da zaten. Şimdi de çıkamıyorlar ve hiç de çıkamayacaklar zira onlar korkarlar ve korkaklar. Kendileri meydana çıkmayıp da tasmalarından tuttukları itleri, kudurmuş ve nankörleri salarlar. Gazeteci kılığında itleri vardır mesela bunların, kravat takanları, bir koltuğa oturanları, televizyonlarda program yapanları, bakınca adam gibi duranları vardır. Ama hepsi hain, hepsi namert ve hepsi teröristtir.

Hep böyle yaptılar ve hep böyle yapacaklar. Zira pençelerini geçiremedikleri, sömüremedikleri tek millet ve onlara boyun eğmemiş tek Müslüman devlet bizdik ve bence yine ve sadece biziz. Anadolu yiğitlerin diyarıydı. Asırlardır öyle olmuştu. Bir tek insanın hakkına girmemek için geçtiği yollarda yediği meyve ağaçlarının dallarına dahi ücretini bırakan lakin mesele vatan olduğu vakit her biri birer küheylana dönüşen, gönlünde iman ateşi ile ölümü dahi korkutan yiğitlerin, kara yağız evlatlarını mesele vatan ve bayrak olduğunda tereddütsüz toprağa gömen, “bebem anasız, babasız büyür ama vatansız büyüyemez” diyen anaların, oğullarıyla yan yana şehadete koşanların yurduydu Anadolu… Garip ama yiğitti bu toprakları vatan belleyenler… Malazgirt ile girilen bu diyar Müslüman Türk milletinin son yurduydu şimdi ve burası elden giderse din-i İslam-ı mübin elden gider diye korkuyorlardı. Ezan sesi susar, Allah diyen kalmaz, secdeye baş koyanların başı yerden kalkmaz diye korkuyorlardı. Mazlumların âhını her nerede olursa olsun işitenlerin yurduydu bu topraklar. Ve asırlar boyu bedel ödenerek alınmıştı, bedeli toprağın altında yatan şehitlerin kanıydı. İşte şimdi yeniden bir bedel istiyordu Anadolu… Ve yine düşman güçlü, dertler büyük, ahval zordu ama Allah kerimdi…

Canım kâri. Düşman belli, her zaman ve her vakit olduğu kadar belli… ve karşımızda şekilleri değişse, kıyafetleri başkalaşsa ve hatta yüzleri, isimleri bize benzese de yine Haçlı askerleri var.

Dert çok, hüzün büyük, düşman namert…

Lakin ve elbette Allahu ekber…