Birkaç gün önce Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un davetiyle bir grup gazeteci ile birlikte Hatay’daydık.
Bakan Kurum önce bir sunum yaptı, yapılan çalışmaları anlattı. Eski hâli ve yeni hâli sunumda karşılaştırmalı olarak gösterdi.
Eski hâlini, daha doğrusu yıkılmış hâlini ben zaten görmüştüm.
Depremden sonra ikinci gün Osmaniye’ye, üçüncü gün Kahramanmaraş’a gitmiştim.
Sonrasında da tüm şehirleri tekrar tekrar gezdim.
Belki bir taş kaldırırım, belki gözü yaşlı bir çocuğun gözyaşını silerim diye oralarda olmak istedim.
48 saat boyunca ağzına sıcak lokma girmemiş AFAD yetkilileri ve gönüllülerle karşılaştım.
Mucize kurtuluşların olduğu gibi, çok üzücü hikâyeler de vardı.
Dezenformasyon yapanlar o dönemde hiç durmadı. Yanlış yerlere yönlendirdiler arama ekiplerini. Hatta birisi var ki, ölüme sebebiyet vermekten dolayı neden hâlâ yargılanmadı anlamış değilim.
“Baraj patladı” dedi.
Tüm ekipler arama kurtarma faaliyetlerini bırakıp oraya koştular.
Oysa baraj patlamamıştı.
Birisi bir yalan patlatmıştı, ona da inanan çok sayıda insan çıkmıştı.
Üçüncü günü gittiğim Kahramanmaraş Ebrar Sitesi’ndeki arama kurtarma çalışmalarına da katılmıştım.
Bin kişiyi aşan sayıda vatandaşımız, sadece bir sitede hayatını kaybetmişti.
Bugün 11 ilde, yaklaşık 108 bin kilometrekarelik bir alanda yıkılan binalar yeniden inşa edildi.
Yerlerine yeni siteler, yeni mahalleler yapıldı.
Hatta yeni şehirler inşa edildi diyebiliriz.
Hatta Litvanya, Bulgaristan ve İzlanda büyüklüğünde bir ülke inşa edildi denilebilir.
Bakan Murat Kurum sunum yaparken, Adıyaman’dan Suzan abla diye birisinin “Bizi yalnız bırakmadınız, siz de bizimle birlikte bu acıyı yaşadınız” dediğini aktardı.
Biz de o acıyı ilk günlerde yaşamıştık.
Sıcak yemek yemekten,
Sıcak ortamda bulunmaktan utanır hâle gelmiştik.
Murat Kurum isterse ayda ya da iki ayda bir deprem bölgesine gider, yapılanları yerinde denetlerdi. Ancak öyle yapmadı; bu işe yüreğini koydu. Finansmanın sağlanmasından, inşaatların düzenli bir şekilde yapılmasına ve teslim edilmesine kadar her şeyi bizzat yerinde denetledi, yaptı, yaptırdı.
Kendisine ve ekibine teşekkür etmek bir borçtur.
Nitekim hakkı teslim eden isimler de oldu. İYİ Parti Hatay Milletvekili Şefik Çirkin gibi.
Daha birçokları da vardı.
Onlardan da Allah razı olsun. Çünkü bizim artık kavgaya değil, barışa ve huzura ihtiyacımız var.
Dünyanın her geçen gün daha da karıştığı bir ortamda birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var.
Bu dönemde 500 bin sosyal konut da büyük bir iş.
Malumunuz, enflasyonist bir ortam yaşıyoruz.
Birçoğunun maaşı kirasını karşılamıyor. Yanılmıyorsam iki yıl kadar önce, daha önce TOKİ Başkanlığı da yapmış olan bugünkü Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’la sohbet ederken, “Enflasyonist dönemlerde sosyal konut yapılamaz” demişti.
Enflasyon düşüş trendine girmiş olsa da, böyle büyük bir kampanyaya girişmek ve aynı anda deprem konutlarını yapmak gerçekten büyük iştir.
500 bin konut için 8 milyon 800 bin kişi başvuru yapmış, şartlara uyan kişi sayısı da yaklaşık 5 milyon 500 bin civarındaymış.
Bu durum hem devlete olan güveni gösteriyor hem de Sayın Devlet Bahçeli’nin Murat Kurum’la ilgili yaptığı “devrin Sinan’ı” tanımlamasının haklılığını ortaya koyuyor.
İnşallah herkesin sıcak bir yuvası olur, çocuklarını güvenli bir ortamda yetiştirir, iyi bir eğitim aldırır.
Bunların hepsi büyük devlet olmanın, vatandaşa bunu sağlamanın göstergesidir.
Büyük devlet demek, Murat Kurum gibi bakanların olması demektir.
Devlet Bahçeli gibi bilge siyasetçilerin olması demektir.
Tayyip Erdoğan gibi liderlerin olması demektir.

Devrinsinanı