Çocukluğumdan beridir büyük bir ukdedir içimde, farklı dillerde yazılmış eserleri çevirisinden değil, asıl lisanından okumak…

Mesela, İranlı Şair Firdevsi’nin “Şahname”sinden şiirleri Farsça okumalıydım.

Mesela, Rus şair Alexandr Sergeyeviç Puşkin’in “Aşk Şiirleri”ni Rusçasından işitmeliydim.

Mesela, Alman şair Rainer Maria Rilke’nin “Duino Ağıtları”nı Almanca etüt edebilmeliydim.

Asrın Haçlı Şövalyeleri ABD’yi ve Avrupa’yı gayet iyi tahlil eden Roger Raraudy’nin eserlerindeki fikriyatı Fransızcasından edinmeliydim.

Yakın zamanda ebedi istirahatgâhına çekilen Prof. Fuat Sezgin Hocamızın 27 lisana anadili gibi hakim olduğunu bilmesek, benim yabancı dillere olan hevesimin bir ütopya olduğu düşünülebilirdi.

Peki neden bilinebilirliği mümkün olduğu halde, ülkemizde yabancı dil eğitimlerinin sonuçları hep hüsran!?

Neden, çokça hevesli başlayıp yarı yolda kalmış dil yolculukları var çoğumuzun.

Yabancı dil eğitimine son yıllarda daha fazla temayül gösteren ebeveynler verdikleri emeğin, zamanın, paranın karşılığını alabiliyor mu?

Hayli kuvvetli bir iştiyakla yabancı dil öğrenme gayretine düştüğümüz halde, bir başka ülkenin diline anadili kadar hakim olanların sayısı kaçtır? Bu ülkenin kaç Fuat Sezgin’i vardır. Çoksa, ölümünden sonra mı bilmek nasibimiz olacak var olan o isimleri?

Böylesi cevabı girift sorular çoğumuzun zihninde dönüyordur diye düşünüyorum. Ancak bu sorularımızdan önce zihnimizi meşgul edecek en önemli soru/nu göz ardı edip etmediğimizi de merak ediyorum.

Anadilimize ne kadar hakimiz?! Zihnimiz, anadilimizin gramerine, telaffuzuna hakimiyetimiz nispetince yabancı dillerin bilimine hükmedebileceği gerçeğine ne kadar dikkatimizi verdik?

Haftada minimum 2 saat ve 11 yıl yabancı dil eğitimi aldığımız halde, işlevsel bir yabancı dil birikimine neden sahip değiliz?

Bu sorular, dünyamızı zenginleştirmenin derdinden kaynaklıdır da, ukbamızı inşa edecek dinimizin diline yabancılaşma mesafemiz için ne yapmalıyız?

İmam hatip liselerinde verilen Arapça derslerinin hayata yansıma oranı nedir? Kaç İHL’li öğrenci mezun olduktan sonra Arapça bir metni tercüme edebiliyor yahut başını kurtarabilecek kadar Arapça konuşabiliyor. Konuşamıyorsak, okuyamıyorsak neden meşgul ediliyoruz.

Diline yabancılaştırıldığımız dinimizin bize ne kadar, nasıl saadet getireceğini umuyoruz?

Daha acı bir sorudur ki, yıllardır bu eğitim sisteminin marazlı sonuçlarını neden doğal bir durummuş ve geliştirilmesi imkansız bir sistemmiş gibi kabullenip kendi imkanlarımızı zorlayarak özel okul ve kurslara para döküp yabancı dil eğitimine çocuklarımız ve/veya kendimiz için talip oluyoruz!?

Sahi biz millet olarak kendi anadilimize ne vakit hakim olacağız ve ne vakit bilinçli bir istikrarla temayül ettiğimiz yabancı dil öğrenme serüvenimizi hakikate, mensubu olduğumuz dini anlama gayretimizi ibadete sevk edebileceğiz?

Ve son soru, ne vakit, “anlatabildim mi? Yanlış anlaşıldım. Öyle demek istememiştim!” ifadelerinden kurtulacağız?

Dilimize hakim olabilseydik, dil yanılsamalarına, “Nasıl söylerim de incitmem” yutkunmalarına, yerli yerinde kullanılmayan kelimelerle hırpalanmaya maruz kalmayacağımız gibi, eşimizle, dostumuzla, gönül rahatlığı ile sohbet eder, kırmaktan kırılmaktan azade olur, “öyle değil, böyle” izahlarına lüzum kalmazdı…

Geç değil, bugün itibariyle kelimelerle haşır neşir olmaya zaman ayırabilir, hiç olmazsa anadilimizi ve Vahy-i İlahi’nin dilini anlamaya talip olabiliriz.