Bir zarafet mektebi biliyorum.

Cümle kapısı tebessüm olan, yeşil, mavi, siyah, kahverengi, ela perdelerle bezenmiş pencereleriyle içindeki tedrisattan söz eden, çatılmamış kaşlardan çatısı olan bir mektep bu…

Bahçesinde bin bir renkte çiçekler açar bu mektebin. Ağaçların dalları şefkatle okşar başınızı. Kederinizi akıtacağınız bir kuyusu, sizi zararlı ışınlardan koruyacak gölgelikleri, yorgun başınızı yaslayacağınız şefkatli bir sığınak vardır bu bahçede…

Ne vakit o bahçeden firar etmek dileseniz, beton duvarlardan daha kavi bir metanet durdurur sizi.

Nasıl güzel değil mi?

O gülümseme, kabulü, imtiyazı, kayırıp kollanmayı taahhüt eder kapısında duranlara. O perdeler, inançla ve değerlerle nakışlanmış gözleridir kadının, asla yalan söylemeyen, itimat telkin eden.

O kaşlar, ah o kaşlar… Çatılmadığında letafet, çatıldığında metanettir. Tufandan yağmurdan, kardan borandan korumaya amade bir tedbirdir aslında!

O bahçe, kadının şefkatli sinesidir. O kuyu sır tutuşu, o kavi bahçe duvarı omuzlarıdır, o şefkatli dallar elleridir usulca dokunan.

Eğer sizler bu mektebin adresini öğrenmek dilerseniz biliniz ki, çokça zahmete ve fazlaca yol kat etmeye gerek kalmadan ulaşabilirsiniz. Ya kendinizsinizdir bu mektep, ya da yanı başınızdaki kadınınızdır.

***

Bu mektebi inşa eden Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır!

İnsanı kadın ve erkek olarak Var Eden’in yaratılış gayesine kodladığı bir tedrisat ile eğitim veren bu mektebin muallimesi ise Kadın!

Evet, her kadın bana göre bir zarafet mektebidir. Ancak bir şart gerekiyor ki, bu şartı gözetmeyenler için bu makamın geçerli olamayacağını, hatta böyle bir başka mektebe muhtaç kalacağını düşünüyorum.

Efendim, işte o şart; Var Eden’in kadının fıtratını oluşturan yazılıma kodladığı zarafet, letafet, şefkat, merhamet, basiret, rikkat özelliklerini yitirmemiş olmaktır!

Yani ki, yaratılış hikmetine meydan okumamış, başkalaşmamış, kendi cinsinden olan erkeğe öykünmemiş, değişmemiş, melekelerini yitirmemiş, asli kodlarını Veren’e muti, fıtratından mutmain olan, kendini İslami prensiplerle geliştirmiş her kadın, bir zarafet mektebinin banisi olma unvanını hak eder.

İş ki kadın, bu yetkisinin farkına varabilsin, cüz’i iradesi ile kendisine verilmiş kıymetleri heder etmemiş olsun!

Bu öyle bir mektep ki, tedrisatı Külli İrade tarafından yazılarak kadının fıtratına emaneten yüklenmiş. Annelik vasfı ile tecrübe edilebilen, hayata bir birey kazandırma mühendisliğinin stajını gerçekleştiren bu tedrisat İlahi Kudret tarafından insanlığa bir lütuf olarak ikram edilmiş.

Hayat rengini kadının ruhundan alır. Bir bakar ebruli sevinçler bahşeder. Bir konuşur, kırmızı olup kalbi tutuşturur. Bir susar, yas olur, siyah olur. Bir gülümser turuncu bir şavka dönüşür.  Bir söyler özgürleştirir mavi gibi, bir ağlar gümrah sevinçler yeşertir.

Kadın yanı başındaki sevdiklerinden tutunda, bir vatanın en ücra köşesinden en bilindik merkezine kadar uzanan alaim-i sema olup tüm coğrafyayı kuşatabilecek renge, ahenge, nizama, disipline ve sair melekelere sahiptir.

Ancak her kadın değil! Yol haritasını Vahy-i İlahiden belirlemiş, Rabbisinin kendisine verdiği zaafları ve melekeleri doğru keşfetmiş, -kendini bilmeyi Rabbini bilmek- olarak etüt etmiş, kulluk makamından, ibadet hükmünde bir seyre müştak olmuş, kalbinde iman, aklında vatan, ruhunda cennet tahayyülü olan kadınlar bir coğrafyayı yedi renkli bir gökkuşağı olup kuşatabilir ancak.

Çünkü kadın, annelik ve eş vasfı ile kalbindeki imanın rengini sevdiğine nakşedebilendir!

Sesi, tüm hoyrat gürültülerin tesellisi, sözü, tüm incinmişliklerin ve tercihlerin rehberi, ahvali, erkeğe nispetle zarafetin ve letafetin temsili hükmünde yansır hayata.

Sonra şefkatiyle nakış düşürür kadın erkek olsun, kız olsun evlatlarının kumaşına. Merhametiyle şekil bulur o kumaş topluma libas olur da zahiri şekillendirir. Estetiğin ve zarafetin tınılarını kâinatın dilinden okur çünkü kadın.