Ülkemizde 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere ramak kala sosyal medyada “söz terörü” ve “nefret fırtınası” ortalığı kasıp kavuruyor.

Bununla da yetinilmeyip “yalandan kim ölmüş” diyenlerin “sahte anket” furyasıyla “Millet İttifakı’nın” oyu yüzde altmışlarda gösteriliyor.

Fakat ihmal edilen ciddi bir durum var:

Bu seçim, toplum asayişini tehdit eden, Batı/l’ın ve teröristlerin maşası olan binlerce sahte hesap üzerinden ve klavye şövalyeleri ve türevlerinin oyu ile gerçekleşmeyecek.

Bu seçim; sahici, olup bitenin farkında, aklı başında milletimizin kimlikli, şahsiyetli bireylerinin bizatihi sandığa giderek vereceği oylar ile neticelenecek!

Ve o vakit akla kara belli olacak!

Kara demişken, bir “kara tren” hikâyesi düşüverdi aklıma. Pek çoğunuzun malumudur ama şöyle arkamıza yaslanıp birlikte hatırlayalım.

Şimdiki adıyla Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin o dönemki adı “Elâzığ Emrazı Akliye ve Asabiye Hastanesi”dir ve başhekimliğini Dr. Mutemet Yazıcı yapmaktadır. Yıl 1960’lardır.

Söz konusu tarihlerde, bir personelin ihmalkârlığıyla hastanede tedavi gören 423 hasta firar eder ve şehre dağılır.

Mülki makamlar, sair personel paniklemiş durumdadır ve telaşla Başhekim Dr. Mutemet Yazıcı’ya “ne yapmaları” gerektiğini sorarlar.

Mutemet Bey sakindir. “Bir düdük bulun bana” der.

Düdük bulunur. Başhekim, “Şimdi arkama yapışın birlikte şehri dolaşacağız” talimatını verir.

Dediği gibi yapılır. Başhekim önde, hastanenin diğer birkaç görevlisi arkasında kara tren olurlar ve “çuf çuf, çuf” diyerek tüm şehri dolaşırlar.

Hastaneden firar eden deliler bu oyunu ve eğlenceyi kaçırır mı? Tabii ki hayır. Her biri, kara treni nerede yakalarsa en sondakine tutunur ve yeni bir vagon edasıyla eğlenerek şehri turlamaya devam ederler.

Bu eğlenceli oyunda Başhekim Dr. Mutemet Bey lokomotif makamındadır. Kısa sürede tren büyür. Başhekim şöyle bir trenin uzunluğuna bakar göz kararı hesaplamaya bile hacet yoktur. “Çuf, çuf, çuf…” seslenişine son vermeden yönünü akıl hastanesine çevirir.

Hastaneye vasıl olan hasta sayısı göz dolduracak kadar çoktur! Vardıklarında, kapılar açılır, Başhekim önde, birkaç personel ve deliler arkasında hastaneye girerler. Kapılar kapanır!

Herkes memnundur. Resmi makamlar sorumluluktan kurtulmuş, Başhekimin planı işe yaramış, deliler çok eğlenmiş, sorun gayet sessiz ve gayet pratik çözülmüştür.

Fakat personel akşam yoklama yaptığında bir başka sorunla karşılaşılmıştır. Kaçan hasta sayısı 423, kara tren olup hastaneye gelenlerin sayısı 612’dir!

***

Evet, kara tren oyunu çok eğlenceli, ama her eğlenceli oyuna dâhil olmak akıl kârı değil!

Böyle bir oyun şu anda ülkemizde oynanıyor ve seçime kadar oynanmaya devam edecek.

Hatta PKK bile “eylemsizlik kararı alıp” “Çuf, çuf, çuf…” diyerek bu oyunu oynuyor ve oyun oynamak varken terör eylemi yapmayı gerekli bulmuyor! Şimdilik!  Oyundan sıkılınca –pardon- Batı/l’dan emir gelince yine terör estirebilirler!

İşte klavye şövalyelerinin ahvali tam da bu hikâyedeki firari hastalara benziyor.

Milli olmaktan, vatan sevdasından, istikbal ve istiklalden firar edip sosyal medyada kara tren oyunuyla eğleniyorlar.

Lokomotifi Batı/l olanın ardına taktığı altı yedi vagonla sosyal medyayı turluyorlar. Varsın eğlensinler…