8-16 Ekim 2022 tarihleri arasında Ahmet Kabaklı anısına düzenlenen fuara, dostların daveti üzerine bir gün de biz katıldık. Vaktinde kalkamayan bir uçakla gecikmeli olarak geç vakitte şehre ulaştık. Bavul teslim bantlarında yaşanan karmaşa ve beceriksizlikten ötürü gecikmeli olarak karşılamaya gelen gönüllü kültür ve medeniyet emektarı, geçmişte Millî Eğitim Müdürlüklerinde bulunmuş bir dost karşıladı bizi. Ziya Polattaş.

Programım önceden belirlenmişti. Bir güne üç program. Kaya Karakaya Fen Lisesi, Yahya Kemal Beyatlı Anadolu Lisesi ve akşam saatlerinde fuar merkezinde konferans. Konferans aynı zamanda iki yerel televizyonda canlı olarak yayınlanacak. Dergicilik ve Yedi Güzel Adam’ın dergiciliğini konuşacağız.

Fen Lisesi’nden iki değerli hoca otelden aldı. Okula vardığımızda okul müdürü Yadin Çelik giriş merdivenlerinde birkaç öğretmenle bekliyordu. Anadolu insanın nezaketi ve saygısı ile bizi kapıda karşıladı. Harika gençlerle okuma ve okumanın nasıl daha verimli olabileceğini konuştuk. Sefiller romanı ile Osmanlı Devleti’nin yıkılış hikâyesinin nasıl karşılaştırmalı okunması gerektiğini ve hangi sonuçlara varılabileceğini örneklerle anlatmaya çalıştım. Analitik düşünebilen zeki gençlerle Akif-Fikret, Necip Fazıl-Nazım ve edebiyat üzerinden çatışmacı aklın anlamsızlığını anlamaları için notlar aktardım. Hiçbir ideolojik aidiyetin Türkiye aidiyetinden daha değerli olmadığını hatırlattım ve bu yazar ve şairlerin dil, kültür ve duruşlarıyla bu coğrafyanın çocukları olduğunu asla unutmamaları gerektiğinin altını çizdim. Heyecanlı, ilgili ve düşündüklerini açıklıkla ifade etmeleri güzeldi.

Öğleden sonra Yahya Kemal Beyatlı Anadolu Lisesi okul müdürü Ali Rıza Tan kapıda karşıladı bizi. Babasını hastanede bırakıp gelmişti. Verimli bir saati ilgili öğrencilerle geçirdik. Konuşmaya Yahya Kemal’in “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. / Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.” şiiriyle başladık. Şiirin yazılış hikâyesine dair bir iki anekdot aktararak Yahya Kemal’in İstanbul tutkusunu ve Tanpınar’la gezilerini anlattık. Bir öğrencinin “okunmasını tavsiye ettiğiniz birinci kitap hangisi?” sorusuna “KURAN” diye verdiğim cevabın alkışlanması beni bir kez daha umutlandırdı.    

Cemil Meriç’in 1942 yılında Elazığ Lisesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptığı, Ahmet Kabaklı’ın doğup büyüdüğü bir şehirde kültür ve medeniyet şölenine katılmak ve o iklimde Cemil Meriç’i, Mehmet Akif’i, Necip Fazıl’ı, Sezai Karakoç’u, Nuri Pakdil’i ve Mavera dergisinin emektarlarını rahmet ve dua ile hatırlamak, hatırlatmak ve okumaya çağırmak heyecan vericiydi.

Cemil Meriç’in Jurnal 1’de yazdığı “Istırap Hulâsa Edilmiyor” başlıklı yazısını okuduğumda ne büyük adımlar atıldığını ve ülkenin kültürel ve mekânlarıyla gelişimini, bütün boyutlarıyla Elazığ’da yaşıyorum, yeniden. Meriç’in kalemiyle 1942 Elazığ’ı! “29 Ekim 1942. Elazığ’dayım. Arkamda kirli, korkulu, karanlık yirmi beş sene. Atilla’nın atlılarından daha zalim yıllar. Rüyalarımın hepsi çiğnenmiş... Solculuğumuza dair rivâyetler dolaşıyor... İçimdeki büyük korku: Polis korkusu. Polisin beni neden bu kadar ısrarla takip ettiğini anlamış değilim... Bütün zamanımı, bütün enerjimi mektebe veriyorum. İki yıl böyle geçti. Karıma, Elâzığ Lisesi’nde açık bulunan coğrafya hocalığını vermediler. Neden vermediler? Hâlâ bilmiyorum. ... İstanbul’a döndük. Gözlerim hayli yorgundu, rapor aldım. İkinci raporum Tıp Fakültesi’ndendi, kabul etmediler... ‘Gelmezsen malûlen mütekait sayılırsın’ dediler. Koştuk, müdür ‘geç kaldınız’ dedi, ‘sizi yardımcı öğretmenliğe başlatırım, vekâlete yazarız, kararınız çıkar’. Kanım İstanbul’daydı, yalnızdım ve elli lira geçiyordu elime, otele altmış lira veriyordum. İki sene cansiperane hocalık yaptıktan sonra, yardımcı öğretmenlik!... Galiba bir ay dayanabildim. ... İstifa ettim. Daha doğrusu çok acı bir mektupla durumu vekâlete arz edip İstanbul'a döndüm. Ve anladım ki Elazığ'daki hayat bütün mihnetleri, bütün mahrumiyetleriyle güzelmiş.”

Bugün Cemil Meriç’in Elazığ’ı eğitim kadrosu, kültüre ilgisi, yeniden inşa edilen yüzüyle nimetleri ve dost yüzlü insanlarıyla artık çok özel bir şehir. Fuarda öğrenciler, anneler ve genç kadınlar çoğunluktaydı. Toplumları dönüştürenler tarih boyunca kadınlar olmuştur.  Fuardaki manzaradan gelecek için umutlarım arttı, gönendim. Kültürü, düşünceyi ve edebiyatı merkeze alan bu faaliyet için Belediye Başkanı Sayın Şahin Şerifoğulları’nı, kıymetli mesai arkadaşlarını, katkı veren eğitim camiasını, katılarak zihni aktiviteyi artıran şair ve yazarları, yayıncıları, organizasyonda büyük emeği olan Murat Malkan kardeşime bu özel organizasyon için teşekkür ederim.