Üstad Sezai Karakoç “Diriliş Neslinin Amentüsü”nde, şöyle bir cümle kurmuştu: “Cephede yurdu korumakla, yurdun içinde kendi medeniyetimizi gözler önünde tahrip edenlerle savaşmak birbirinden farksızdır.”

Bu, kitabın tam ortasından konuşmak gibi gelmişti ilk okuduğumda.

Şimdi de aynı…

Öteden beri tartışageldiğimiz bir mesele var: Yerel yönetimlerin kültür, sanat ve edebiyat karşısındaki durumu/tutumu…

Bugüne kadar tekrarlanan örneklere baktığımızda bu konudaki karnemizin hiç de iyi olmadığını söyleyebiliriz.

Karakoç’un, “Kültür ve medeniyetini yaşatmak (ise) sadece geçmişte ortaya konanları muhafaza etmek gibi müze işlemi değil, aynı zamanda aynı kültür ve medeniyetin çağ içinde de doğurganlığını korumasına çalışmaktadır. Eğer bir durgunluk varsa, yeni bir diriliş çığırını açmak suretiyle uygarlığı ilerleme yönünde kamçılamaktır” diyerek bu meselenin hangi temeller üzerinde ele alınıp işlenmesi gerektiğinin, yani bir ‘kültür hamlesi’nin nereden ve nasıl başlanması gerektiğinin ipuçlarını verir.

Diriliş Nesli’nin ‘birlik ideali’ne bağlı olarak yükselecek “Özülke”si, tarih ve kültür birliği ile millet ideali çerçevesinde şekillenecektir.

Peki biz bugün neredeyiz, ne yapıyoruz?

Teker teker baktığımızda her bir yerel yönetim kendi marifeti, vukufiyeti ve imanıyla bir gayretin içinde görünüyor. Ancak ‘müzelik’ referansları ve iş tutma biçimleriyle ‘diriliş çığırı’nı açmaktan ve bir iz oluşturmaktan çok birbirinin kopyası günlük/popüler etkinliklerin ötesine geçmediğini de müşahede ediyoruz.

Birkaç istisna hariç…

Esenler Belediyesi’nin son yıllarda çıtası giderek yükselen kültür, sanat ve fikir ‘yatırımları’na baktığımızda bu konuda ümitvar olmamız gerektiğine dair inancımız tazeleniyor.

Hiçbir rekabete girmeden, komplekse kapılmadan ve sadece ‘değerli’ olanın izini sürmek konusunda bir farkındalık yakalayan belediyenin kültür-sanat envanterine kaydettiği birbirinden kıymetli çalışmaların bütün ülke sathına modellik etmesi gerekiyor.

Öyle ki, temeli Esenler’de atılan ilklerin derinlikli projelerle büyütülmesi ve hayal edilen gençlik için birer işaret fişeğine dönüştürülmesi konusunda kararlı olmak gerekiyor.

Kültür Sanat Sezonu’na doğumunun 1000. yılında (10 Nisan 1018) ‘Nizamülmülk’ün adını veren Esenler Belediyesi’nin Türkiye’de bir ilk olan ‘Kültür Kart’ uygulamasıyla çıtayı en üste koyduğunu söyleyebiliriz.

Usta yönetmen Mesut Uçakan’ın 40. sanat yılı için kitaplı bir vefa toplantısı düzenleyerek bu işlerin nasıl yapılması gerektiğine dair öncülük örneği de gösterdi.

Asıl söylemek istediğim…

Rutinle özelin ne anlama geldiği tam anlamıyla biliniyor ve ayırt ediliyor. Rutin bir faaliyet gibi görünmekle birlikte örneğin “Mehmet Akif’in Çizgisi” kitap ve sergisine dikkat çekelim. Dr. Kadir Topbaş Kültür Merkezi’nde devam eden projede İstiklal Şairimiz Mehmed Akif’in şiirlerinden örneklere ülkemizin usta çizerleri tarafından yapılan desen ve karikatürler eşlik ediyor. Rutinden özel çıkarma ‘aklı’ ve becerisinden kastım bu…

Esenler Şehir Düşünce Merkezi’nin bir akademi gibi çalıştığını, faaliyetler düzenlediğini ve kitaplık çapta eserler yayınladığını görüyoruz.

Kent Merkezi Derneği’nin ikinci eseri olan John B Harrison- Richard E. Sullivan imzalı “Batı Uygarlığının Kısa Tarihi” (A History of Western Civilization) isimli dev eserin tercümesinin altında Prof.Dr. Sadettin Ökten’in imzasını görüyoruz. Kitabın Batı kolej ve üniversitelerinde okutuluyor olması ayrı bir önem taşıyor.

Esenler Belediyesi’nin Tarihi Su Yolu Şehirleri Buluşması Projesi’nin en değerli sonuçlarından biri de usta ebruzen Hikmet Barutçugil tarafından hazırlanan “Ab-Ru’larda Su Kasidesi” sergi ve kitabı idi. Fuzuli’nin “Su Kasidesi”nden beyitlere Barutçugil tarafından düşülen ebru notlarından oluşan eser de kütüphanelerdeki yerini almak için ilgi bekliyor.

Burada sadece birkaçını verebildiğimiz projelerin tamamı ayakta alkışı hak ediyor.

Biraz önce de belirttiğimiz üzere her biri model olabilecek evsafta…

Çevremizde olup bitenlerin ‘hakikat savaşları’ olmadığını hakikate karşı savaşlar olduğunu anlayabilmemiz için daha derinden, daha içten ve daha kes(k)in bir mücadeleye girişmemiz gerekiyor.

İşte Esenler Belediyesi böyle bir gayrete öncülük ediyor.

“AHENG-İ HÜMAYÛN”

Adını kim bulmuş, kim seçmiş bilmiyorum…

Ama Esenler Belediyesi’nin harika bir projesi daha…

Henüz raflardaki yerini almamış olmamasına rağmen “Aheng-i Hümayûn” bu konudaki çalışmalara örneklik edecek.

Divan sahibi padişahların usta yorumcular tarafından seslendirilen eserlerinden oluşan 9 CD’lik proje, geçmişi müzelerde hapsetme hastalığına tutulmuş olanlara da çok anlamlı bir cevap niteliği taşıyor.

Senfonik orkestra eşliğinde Fatih Sultan Mehmed (Avni), Sultan II. Bayezıd (Adli), Yavuz Sultan Selim (Selimi), Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi), Sultan II. Selim (Selimi), Sultan III. Murad (Muradi), Sultan I. Ahmed (Bahti), Sultan III. Ahmed (Necib) ve Sultan III. Selim (İlhami) şiirlerine sırasıyla Feridun Özdemir, Murat Şahin, Seyfullah Kartal, Ömer Tuğrul İnançer, Serdar Gökhan, Erol Eren, İbrahim Sadri, Mehmet Çevik ve Emrullah Uzun ses veriyor.

KÜLTÜR VE MEDENİYET SAVAŞI

Cihadı, sadece savaşta, cephede silahla çarpışmak biçiminde yorumlama gibi bir dar ve sınırlı anlayışa saplanmamalı. Kültür ve medeniyet savaşını da öncelikle borç olan savaşa katmalı. Daha doğrusu bu tür savaşı, o savaşın içinde düşünmeli.

Medeniyetimizin, çağımızda, bir tekniği, bir sanat ve estetik ifadesi, bir düşünce dinamiği, bir bilim ağı olmalı. Ki Batı uygarlığıyla savaşabilelim ve benliğimizi koruyabilelim (…)

Yeni bir insan ve toplum psikolojisini örmek için amansız kültür savaşının öncüsü olmak: işte diriliş erinin görevi. İşte benim görevim. Ancak bu savaşta hiçbir zaman unutmamam gereken nokta, estetik ve kültür problemlerine daldığım her sefer, inançtan hız almaya dikkat etmem gereğidir. (Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, 32-33)

TÜRKLER NEREDE HUZUR BULUR?

Kudüs’e bakma!

Filistin’le ne alakan var?

Arakan’la ilgilenme!

Mekke’yi düşünme!

Medine’yi unut!

Afganistan’dan sana ne?

Bosna-Hersek seni ilgilendirmez.

Yemen nere, bura nere?

KKTC’yi ver kurtul!

Irak sana çok ırak…

Suriye senin derdin değil.

Doğu Türkistan mı; sakın ha!

Taşkent, Semerkant, Kazan, Almatı…

Mısır, Cezayir, Tunus, Fas, Sudan falan filan… Oralar senin haddin bile değil.

Fransa? Hadi ordan!

İngiltere? Yerini bil!

Rusya? Eee…

ABD? Sen kimsin ki!

Almanya? Güldürme adamı!

Yunanistan? İyi geçin ha!

Ermenistan? Boyun eğ!

Peki, 80 milyonluk bu koca millet dünya denen şu yaşlı yerkürenin neresine giderse huzur bulur?

Yanlış sordum: Daha kaç kişi ölür, daha kaç darbe teşebbüsünde bulunup canımıza okur, daha kaç kişiyi satın alıp Truva atına çevirir, daha kaç parçaya bölerseniz kanınız soğur ve yakamızdan düşersiniz?

Düşer misiniz?!