Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve İçişleri Bakanı Muhammed Bin Nayif dün ve önceki gün Türkiye’deydi.

Başbakan Binali Yıldırım ile yaptığı görüşmenin ardından birlikte düzenledikleri basın toplantısında ülkesinin hedefte olduğunu ve kendini koruyacağını söyledi.

Şöyle dedi:

“Saldırı kimsenin şüpheye düşmeyeceği kadar açık. Onlara bizi hedef almayın diyemeyiz. Önemli olan gücümüz yettiğince kendimizi saldırılara karşı güçlendirmek.”

Türkiye’yi “kardeş ülke” olarak niteleyen Prens Muhammed Bin Nayif, iki ülke arasındaki koordinasyonun daima güçlü olmasını   istediklerini, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın birbirine ihtiyacı olduğuna değindi.

Türkiye’nin uzun bir süredir hedefte olduğundan şüphemiz yok.

Saldırıların bitmediğini biliyor, ikinci dalganın ne zaman ve nasıl geleceğini konuşuyoruz.

Suudi Arabistan da Türkiye gibi dost ve müttefik kisvesine bürünmüş üst aklın hedefinde olan bir ülke.

Kuzey Suriye’de Fırat Kalkanı’nın önünü kesmeye çalışan ve PKK/PYD’ye destek veren üst akıl Yemen’de de Kararlılık Fırtınası’nı frenleyerek Husilere ve devrik lider Ali Abdullah Salih taraftarlarına nefes aldırıyor.

Prens Muhammed Bin Nayif Ankara’ya gelmeden ABD Kongresi 11 Eylül saldırıları nedeniyle Suudi Arabistan’a dava açılmasına olanak tanıyan yasa tasarısını Obama’nın vetosuna rağmen kabul etti.

Artık 11 Eylül kurbanlarının aileleri Amerikan mahkemelerinde Suudi Arabistan aleyhinde yüklü tazminat davaları açabilecek.

Yani Suudi Arabistan’ın elindeki ABD tahvilleri ve bonoları Amerikalı yargıçların insafına kalmış durumda.

Yemen’deki operasyona ve Mısır darbesine para akıtan Suudi Arabistan’da petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle ekonomi de uzun süredir alarm zilleri çalıyor.

Kral Selman geçenlerde bakanların ve Şura Meclisi üyelerinin maaşlarını düşürerek, kamu çalışanlarına ödenen zamları ve ek ödenekleri askıya aldı.

Bütün bunlara Batı’yla ilişkilerini düzelten ve ambargo kıskacından kurtulan İran’la yaşadığı gerilimi ekleyebilirsiniz.

Aynı üst akıl tarafından hedef alınan Suudi Arabistan ve Türkiye’nin işbirliği her iki ülkenin de çıkarına.

Bu işbirliğinin istenilen düzeye çıkabilmesi için aşılması gereken sorunlar var.

Türkiye’de yönetimin arkasında tanklara karşı direnmiş ve darbe püskürtmüş geniş bir halk desteği bulunuyor.

Suudi Arabistan’da ise halk iradesinin tecellisinden çekinen ve bu nedenle Arap Baharı’na karşı elinden geleni ardına koymayan, Mısır’da seçilmiş meşru cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin kanlı bir darbeyle devrilmesini destekleyen ve hatta finanse eden bir yönetim.

Kral Selman’ın ardından yeğeni Veliaht Prens Muhammed Bin Nayif ile oğlu 2’nci Veliaht Prens Muhammed Bin Selman arasında taht ve nüfuz kavgası ihtimali varlığını koruyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Suudi Arabistan üzerindeki etkisi yabana atılacak türden değil.

Kral Abdullah’ın oğlu Prens Mut’ib’i tahta oturtma projesi başarısız olan Abu Dhabi, şimdi de Kral Selman’ın oğlu Prens Muhammed Bin Selman’ın üzerine oynuyor.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye’yi düşman gören BAE, Suudi Arabistan’ın korkularını körükleyip Ankara-Riyad ilişkilerini sabote edebilecek güce ve araçlara sahip.

Bu nedenle her ikisi de hedefte olan Türkiye ve Suudi Arabistan’ın saldırılara karşı direnmek üzere sağlıklı bir müttefiklik oluşturabilmeleri için herşeyden önce Riyad’ın kendi halkı tarafından da desteklenmeyen Arap Baharı karşıtı tavrını gözden geçirmesi ve BAE güdümünde hareket ederek Türkiye düşmanlığını körükleyenleri etkisiz hale getirmesi gerekiyor…