Yaşadığımız bu zamanda unuttuğumuz pek çok şey var bizim. Ya da belki de unutturulmuştur bize. Ama biz de hatırlamak için hiçbir şey yapmıyoruz gibi geliyor bana. Dünyanın bunca hengamesi içinde hatırlayamıyoruz bile bunları.

Her gün bir öncekinden daha fazla buralı oluyoruz. “Buralı”dan kastım dünyalı yani. Başka hiçbir yer yokmuş gibi, ölmeyecekmişiz gibi, sonra yeniden diriltilmeyecekmişiz gibi. Her şey burada ve herkes buralı gibi işte.

Oysa bizler bu dünya için değiliz ki. Allah bu bizleri bu dünya için yaratmadı, dünyayı bizim için yarattı.

Kafamız karışık yani. Epeydir karışık, çok karışık…

Unuttuğumuz bir diğer hal de bu işte. Zannediyoruz ki yaptıklarımızın kimse farkında değil. Gayret ediyoruz da karşılığı olmuyor, görünmüyor ve bilinmiyor. Hayır! Kimse bilmese de kimse görmese de ve kimse “aferin” demese de muhakkak gören, bilen ve diyen Bir’i var. Ve O, emeklerini ziyan etmiyor. Olmuyorsa vardır elbet O’nun da bildiği…

Şöyle bir konuşma hatırlıyorum iki kişi arasında geçen. Ya bir yerde okumuştum ya da biri anlatmıştı, bilmiyorum. Biri şöyle diyordu diğerine;

- “Artık dua etmekten vazgeçtim ben. Zira ne kadar dua edersem edeyim bir cevap alamıyorum. Benim dualarıma cevap vermiyor Allah”

- “Yanılıyorsun” diyor diğeri “hem de çok yanılıyorsun. Allah her duayı işitir ve cevap verir ama bazen cevabı “hayır” olur.

Böyle hallerde işin içinden çıkmak, zorları kolay kılmak ya da en azından farkına varmak için bence en güzel yoldur dua. Henüz dua ettiğiniz anda kazanmışsınızdır zaten. Düşünsenize derdinizi Allah’a anlatabiliyorsunuz. Aracısız O’na içinizdekileri dökebiliyorsunuz. Daha büyük bir mükafat ne olabilir ki? Bence yok.

Yani şunu diyorum abiler, kardeşler, arkadaşlar… Dünyada sahip olduğumuz ya da olabileceğimiz her şeyden kıymetli bir “şey”imiz var. Duamız var ve o olmazsa ne kıymetimiz var ki bizim?