Türkiye’de geçen hafta yaşananların çok önemli şeyler olduğunu söylemeye gerek bile yok. Hepimiz görüyoruz, çünkü yaşananların hepsi hepimizin gözü önünde cereyan ediyor. Bu yaşananlar aynı zamanda birtakım tıynetlerin de açığa çıkmasına vesile teşkil etti. Bazı tıynetlerin değişmeyeceğini, yedisinde neyse yetmişinde de öyle, yani tıynetine göre davrandığını gördük, hep birlikte şahitlik ettik.

HDP milletvekillerinin tutuklanması, Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerinden bazılarının tutuklanması üzerine bizim tırnak içinde bazı “İslâmcılar”ın demokrasi, hukuk gibi vurguların içine yuvarlanmalarını anlamakta zorluk çektiğimizi belirtmiştik. Aslında bunda anlaşılmayacak fazla bir şey de yok! Mesele çok basit, çünkü çok temel bir kabulleri var: Seçimle gelen seçimle gider! Seçimle geleni kelepçeyle götürürseniz batı bize ne der? AB ne der, ABD ne der? Evrensel değerler falan gibi birtakım kalıplaşmış değerleri var! Bu değerlerin ne yazık ki ne evrenselliği var, ne de bu arkadaşlarda teorik bir derinliği! Her şey, her söz slogan düzeyinde! Fikir sahibi olmadan kanaat sahibi olunca böyle oluyor demek ki! Ya da bu arkadaşlar da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı safına yazılmışlar! Salt bu düşman yazıldıkları cephenin algılarıyla bakıyorlar meselelere!

Yoksa şunu söylemek durumunda kalacağız: Etkiye en açık oldukları dönemde çok sık Joan Baez-Bob Dylan dinlemek onların sağlıkları üzerinde olumlu etki bırakmamış! Bob Dylan dinlerken Amerikancı oluvermişler! Joan Baez’den Amerikan halk şarkıları dinlerken kendilerini Amerikalı sanacak hale gelmişler! Seslendirdikleri kanaatlere bakınca insanın aklına başka bir şeyin gelmesi neredeyse imkânsız gibi! Onların dillendirdikleri düşünceleri Amerikalılar da dillendiriyor. Üstelik onlardan çok daha usturuplu bir dille yapıyorlar bunu! ABD’ye, İngiltere’ye, Fransa’ya demokrasinin beşiği gözüyle bakıyorlar. Bu arkadaşlara göre en gelişmiş demokrasi Amerika’da!

Oysa bilmiyorlar ki bu ülkede yaptıkları hiçbir şeyi ne en gelişmiş demokrasinin bulunduğu Amerika’da ne de İngiltere’de yapabilirler! Türkiye’de bir ayda terörden ölenlerin onda biri kadar insanın ölmediği Fransa’da aylardır devam eden OHAL için tek olumsuz cümle kurmayan bu tırnak içinde bazı “İslâmcı” arkadaşlar Türkiye’deki OHAL için ağızlarına geleni saçmakta herhangi bir beis görmüyorlar! Türkiye’de demokrasinin olmadığı üzerine ahkâm kesen, Türkiye’de aşırı baskıcı bir yönetimin bulunduğu üstüne mangalda kül bırakmayan bu arkadaşlara açmalı kapıları, istedikleri ülkelere gitmelerine izin vermeli, hatta o ülkelere gitmelerini teşvik etmeli!

İnanıyorum ki çok kısa zaman sonra koşar adım Türkiye’ye dönecekler! Çünkü Türkiye’de buldukları özgürlük ortamının çok cüzi bir kısmını bile bulamayacaklar gittikleri ülkelerde! Mesela Türkiye’de dile getirdiklerine benzer kanaatlerini gittikleri o ülkede, o ülke için dile getiremeyecekleri gibi, eğer buna tevessül ederlerse, Türkiye’deki gibi tolerans tanınmadığını görecekler ve kendilerinin bir güvenlik tehdidi olarak görüldüklerine şahitlik edecekler! Çünkü hiçbir güya gelişmiş demokrasi sahibi ülkede bu ülkede olduğu kadar hainin olmadığını, hainlik edenlerin de Türkiye’deki gibi bir muamele görmediğini tecrübe ile öğrenecekler!

Bu da bizi alıp “dil-güvenlik” meselesinin, “kültür-güvenlik” meselesinin tam da göbeğine bırakıyor! Dil ve kültürün belirleyiciliği üzerine eğilmemiz gerekiyor. Bu meselelere de eğiliriz. Mesela Türkiye’de faaliyet gösteren ve Türk edebiyatının belli bir zeminde ilerlemesine katkıda bulunan CIA elemanlarına eğiliriz. Zamanla.

Fakat görüyoruz ki, herkes tıyneti neyi gerektiriyorsa öyle davranıyor! Herkes tıynetine göre yaşıyor!