Gazze direniş gruplarının 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği "El-Aksa Fırtınası Operasyonu," İsrail'in Filistin topraklarında genişleyen işgalleri ve Kudüs'teki kutsal mekanlara yönelik artan saldırıları dünya gündemine geri taşıdı. Bu operasyon, uluslararası ilişkiler sahnesinde maskeyi düşürdü. Devam eden hukuki süreç, Ortadoğu'da iki devletli çözümü samimiyetle destekleyenlerle sadece laf yapanları ayırt eden bir turnusol taşı görevi görüyor. Bu sürecin dönüm noktalarından biri, savaş meydanında değil hukuk arenasında gerçekleşiyor.

26 Ocak'ta, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından 1948 Soykırım Sözleşmesi uyarınca açılan davada ihtiyati tedbirler açıkladı. Açıklanan kararların en önemlisi belki de Gazze'deki Filistinlilerin soykırıma tabi tutulmasını savunanların önlenmesi ve cezalandırılması için atılacak adımların talep edilmesiydi. Batı dünyası ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bundan sonra yapması gereken, Filistinlileri "yarım hayvanlar" olarak etiketleyerek "soyuma maruz bırakmanın meşruiyetini" savunan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve yanındaki hükümet üyelerini derhal uluslararası siyaset sahnesinden uzaklaştırmaktır.

İsrail'in dokunulmazlığının sonu

7 Ekim'den hemen sonra Netanyahu'nun sırtını sıvazlayan ve hazırladığı katliama yeşil ışık yakan G7 ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarının anlamaları gereken kritik nokta, İsrail'in kurumsal dokunulmazlık döneminin sona erdiğidir. UAD'ın kararı, II. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu'daki gelişmelerin bir "Filistin sorunu" değil bir "İsrail sorunu" olduğunu da kanıtladı. 26 Ocak'ta açıklanan karar, sadece İsrail aleyhine tarih akışını tersine çevirmedi. Aynı karar, hukuki sürecin ilerleyen aşamalarında, Gazze'deki katliamlar için İsrail'e silah ve mühimmat sağlayan ABD ve İngiltere yönetimlerinin de cezasız kalmayacağını işaret etti.

İsrail ve ABD'nin yeni dezenformasyon hamlesi: Hedef UNRWA

UAD kararının ardından G7 ülkelerinden ABD'yi de içeren herhangi bir açıklama geldi mi? Hayır, gelmedi. Gerekli hukuki adımları atmak veya İsrail'i bu kararları uygulamak zorunda bırakmak yerine bir kez daha kendilerini İsrail'in yalanlarına bulaştırdılar. UAD kararının ertesi günü İsrail, bu konunun uluslararası kamuoyunda baskın hale gelmesini önlemek için UNRWA'ya saldırdı. Bu sefer İsrail'in iddiası, bazı Filistinli UNRWA çalışanlarının 7 Ekim saldırısına katıldığı, İsraillilerin öldürüldüğünde sevindiği, Gazze'ye getirilen İsrailli esirleri evlerinde sakladığı ve UNRWA binalarının direniş grupları tarafından silah deposu olarak kullanılmasına izin verdiğiydi.

BM de, BM'nin soruşturma açtığını duyurduğu 12 UNRWA çalışanı hakkında kimlikleri ve işledikleri suçlar hakkında hangi kanıtların bulunduğunu bilmiyor. İddiaların üzerinden 48 saat geçmesine rağmen, İsrail'in tek taraflı iddialarının ötesinde bir şey yok gibi görünüyor. Anadolu Ajansı dahil uluslararası medya kuruluşları tarafından BM'ye saatlerce video kaydı ve fotoğraf sunulmasına rağmen, Beyaz Saray'da Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby bugün bile soykırımdan ve katliamlardan ikna olmadı. İsrail'in bilinmeyen kanıtlara dayalı iddiaları, Şubat ayının sonunda UNRWA'nın bölgedeki tüm operasyonlarını durduracak. Bu nedenle, İsrail'e 115 gün boyunca yaptırım uygulamak yerine silah ve mühimmat sağlayan ülkeler bir kez daha Filistinlilere karşı kolektif bir cezalandırma uygulayacak.