Körfez’in küçük ama devasa enerji zengini ülkesi Katar, yüzölçümü ve nüfus bakımından neredeyse bir şehir devleti görünümünde. Ancak sahip olduğu doğalgaz rezervleri, onu dünyanın en önemli enerji aktörlerinden biri hâline getiriyor. Bu kadar küçük ama stratejik bir ülkenin kendi güvenliğini sağlayabilmesi, tarih boyunca hep tartışmalı oldu. Bugün geldiğimiz noktada Katar, güvenliğini büyük oranda ABD’nin askerî şemsiyesi üzerine kurmuş durumda. Peki bu, gerçekten güven anlamına geliyor mu?
1. Katar Ordusunun Gerçek Kapasitesi
Katar’ın ordusu modern teçhizatlarla donatılıyor: Rafale, Typhoon ve F-15QA savaş uçakları, Yeni nesil zırhlı araçlar, Deniz kuvvetleri için modern korvetler, Eğitim süreçleri hızla devam eden hava kuvvetleri.
Kâğıt üzerinde güçlü görünen bu yatırımların en büyük handikabı, insan kaynağı yetersizliği. Katar’ın nüfusu 3 milyon bile değil, bunun da çoğu yabancı işçi. Ordunun omurgasını oluşturabilecek yerli asker sayısı çok düşük. Eğitimli pilot, mühendis, uzman eksikliği hâlâ dışa bağımlılığı artırıyor. Yani Katar’ın elinde uçak var ama bu uçakları tam kapasiteyle işletecek pilot ve kadrolar henüz yeterli değil.
Bu yüzden Katar ordusu, tek başına İsrail gibi bir devin saldırısına karşı caydırıcı değil. En fazla savunma direnci gösterebilir. Askerî gücü, ancak bölgesel krizleri yönetmeye ve kendi topraklarını sembolik düzeyde savunmaya yetiyor.
2. ABD Üssünün Sağladığı Güvence
Doha yakınındaki El-Udeid Hava Üssü, ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük üslerinden biri. Burada 10 binden fazla Amerikan askeri, yüzlerce savaş uçağı ve stratejik komuta merkezi bulunuyor. Bu üs sayesinde: Katar’a saldırmak isteyen bir ülke, doğrudan ABD ile savaşmayı göze almak zorunda.
Katar, kendi ordusunun zayıflığını böylece telafi ediyor.
Bölgesel dengelerde, “ABD’nin dokunulmaz kıldığı küçük ülke” konumuna geliyor.
Ancak burada kritik bir soru var: ABD gerçekten Katar’ı kendi çıkarı pahasına korur mu?
3. ABD-İsrail İlişkilerinin Gölgesi
ABD’nin İsrail ile olan ilişkisi, stratejik değil adeta “dokunulmaz” bir ittifaktır. Washington, hangi yönetim olursa olsun İsrail’in güvenliğini öncelikli kabul ediyor. Böyle bir denklemde Katar’ın güvenliği her zaman ikinci planda.
Eğer İsrail ile Katar arasında doğrudan bir gerilim çıkarsa, ABD’nin tercihi bellidir: İsrail.
Katar, ABD için önemlidir ama enerji ve üs avantajı içindir. Bu çıkarlar bir gün başka şekilde sağlanabilirse, Katar’ın önemi azalır.
Dolayısıyla Katar, güvenliğini aslında bir “emanet”e bırakmış oluyor. ABD’nin çıkarlarıyla paralel olduğu sürece güvende, ama çıkarlar çatışırsa Katar sahipsiz kalabilir.
4. Halkın ve Bölgenin Algısı
Katar’ın en büyük diplomatik açmazı, Arap ve İslam dünyasında ABD ve İsrail’e yakın görüntü vermek. Özellikle Filistin meselesi üzerinden Katar’ın tavrı sürekli sorgulanıyor. Katar, bir yandan Gazze’ye insani yardım yapan, Hamas’ın siyasi bürosuna ev sahipliği yapan ülke; öte yandan ABD üslerini topraklarında bulunduran ve İsrail ile örtük temaslar kuran bir devlet.
Bu çelişki, Katar’ın bölgesel imajını zedeliyor. “ABD’nin himayesi altında yaşayan zengin ama kırılgan emirlik” algısı, Arap halkları arasında giderek güçleniyor. Katar yönetimi bu yüzden sık sık Türkiye ve bazı İslam ülkeleriyle yakınlaşarak denge kurmaya çalışıyor.
5. Alternatif Güvenlik İttifakları Mümkün mü?
Katar’ın tek çıkış yolu ABD’ye mahkûm kalmamak için çok taraflı güvenlik ağları oluşturmak olabilir. Bunun işaretleri de var:
Türkiye ile 2017’de kurulan askerî işbirliği ve Türk üssü. Bu, Katar için kritik bir denge unsuru oldu.
İran ile diplomatik temaslar. Katar, enerji sahalarını İran ile paylaşıyor ve açık bir düşmanlık gütmüyor.