Toplumun temel taşı, her zaman adalet ve hakkaniyettir. İnsan, sahip olduğu imkânlarla başkasının hakkına tecavüz ederse, sadece toplumsal düzeni bozmamış olur; aynı zamanda Allah katında da sorumlu hâle gelir. Haksız kazançlar, ihmal edilen görevler, alınan emeklerin karşılığına göz diken zihniyetler, görünmez ellerle topluma zarar verir.

Son yıllarda sıkça gündeme gelen bir mesele vardır: görevleri halkın hizmetinde olanların sorumlulukları. Bu görevler, halkın emanetidir; halkın güveniyle verilmiş bir yetkidir. Ancak ne yazık ki, bazı durumlarda görev, sadece yetki ve ayrıcalık kazancı hâline gelir. Alınan maaşlar, yapılan görevle orantısız bir şekilde artabilir; emek yerine makamın gücü öne çıkar.

Kimseyi işaret etmeye gerek yoktur; toplumsal gözlem, bu dengesizliği gösterir. İnsan bazen bunu normal görebilir: “Görevim var, hakkımı alıyorum.” Ancak unutmamak gerekir ki, kul hakkı sadece insanlar arasında değil, Allah katında da hesap konusudur. Her maaş, her harcama, her ayrıcalık, bir gün mutlaka sorgulanacaktır.

İnsanlar gözle görmese de, her haksızlık, her ihmal, kayıtlara geçer. İslâmî öğretiler, hak ve adaletin önemini her daim vurgular. Peygamber Efendimiz (asm) buyurur: “Kişi, görevinde halkın hakkını gözetmezse, Allah katında hesap vermezse, cennet ona haramdır.” Bu söz, sadece bireysel suçlardan değil, topluma hizmet iddiasıyla yürütülen görevlerdeki ihmallerden de bahseder. Bir görevli, halkın güvenini suistimal eder, hakkını eksik verir veya gereğini yerine getirmezse, Allah’ın katında bunun karşılığı vardır. Halkın hakkını korumak, sadece maaş ve ücret meselesi değildir.

Bu, toplumun temel güveni, adalet duygusu ve vicdanî denge ile ilgilidir. İnsanlar, haksızlığa uğradıklarında sadece vicdan sızlamaz; uzun vadede toplumsal düzen de bozulur. İşte bu noktada, görevde olanların sorumluluğu daha da ağırlaşır. Alınan maaşın büyüklüğü veya makamın prestiji, hiçbir zaman hak ve sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Aksine, yetki arttıkça sorumluluk da artar. Toplum gözlem yapar; insanlar anlamaz gibi görünse de, her davranış kaydedilir.

Ancak asıl önemli olan, Allah’ın her şeyi görmesi ve hesap gününde her yanlışın sorulmasıdır. Hiçbir haksızlık gizli kalmaz, hiçbir ihmal cezasız geçmez. Kul hakkı, sadece ödenmesi gereken maddi bir borç değildir; manevi bir yük, vicdani bir sorumluluktur. Gözle görünen adaletsizlikler kadar, görünmeyen küçük ihlaller de önemlidir. İnsan bazen küçük farklarla hakkı eksik ödeyebilir, görevini ihmalkârca yapabilir, halkın sorunlarını erteleyebilir.

Ama bu erteleme, ihmal veya haksızlık, Allah katında hiçbir zaman göz ardı edilmez. Her hesap günü, hangi görevde olursa olsun herkesin karşısına çıkar. İşte bu nedenle, makam ve imkân sahibi olanların, aldıkları her yetkiyi sadece toplumun hizmeti için kullanması gerekir. Maaş, görev ve ayrıcalık; eğer halkın hakkını korumak için değil, sadece kişisel rahat ve konfor için kullanılıyorsa, bu durum hem toplumsal adaleti zedeler hem de Allah katında ağır bir sorumluluk oluşturur.

Unutulmamalıdır ki, tarih ve hesap günü, gizli ihlallerin de farkındadır. Haksız kazançlar, görev ihmalleri, halkın güvenine gölge düşüren davranışlar; hepsi bir gün mutlaka açığa çıkar. Bu, sadece maddi bir hesap değil, vicdanî ve manevi bir sorgulamadır. İnsan ne kadar gizlese de, Allah her şeyi bilir.

Toplum, adaletin sağlanmasını ister; vicdan, hakkın korunmasını talep eder. Ve her görevlinin, her ayrıcalıklı bireyin görevi, halkın güvenini zedelememek, aldıkları hakkı helâl etmek ve sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmektir.

Aksi hâlde, kul hakkı bir gün mutlaka sorulur; gizli ya da açık, fark etmez. Maaşın büyüklüğü, makamın prestiji veya yetkinin cazibesi, Allah katındaki sorumluluğu ortadan kaldırmaz. İnsan, hakkı olanı verir, görevini eksiksiz yapar, halkın güvenini sarsmazsa huzur bulur; aksi hâlde, helâl edilen insan hakkı bile Allah katında affedilmeyebilir.

İşte bu manidar durum, görev sahiplerine en büyük hatırlatmadır: Halkın hakkını gözetmek, sadece toplumsal bir zorunluluk değil, aynı zamanda Allah’ın gözetiminde bir sınavdır. Ve böylece, sessiz sedasız yapılan her eksiklik, her ihmal, her haksız kazanç; bir gün mutlaka sorulacak, Allah’ın adaleti tecelli edecektir. Halkın gözüne görünmese de, vicdanlarda iz bırakmasa da, ahiret gününde kimse kaçamaz. Bu yüzden, görev sahiplerinin unutmaması gereken tek gerçek vardır: Aldığın her hak, sana sorulacaktır.