2020 KKTC seçimlerinin Ersin Tatar tarafından kazanılması üzerine Star Açık Görüş’te “Kritik Kıbrıs Seçimleri Nasıl Kazanıldı?” başlıklı bir yazı yazmıştım.

19 Ekim 2025 tarihindeki seçimlerin Tufan Erhürman’ın kazanması bir kayıp mı kazanç mı onu zaman gösterecektir.

Ancak, ben bu sürecin de Kıbrıs Türkü için de olumlu bir noktaya evrilmesini bekliyorum.

Artık, federasyon defteri açılmamak üzere tamamen kapatılmıştır.

Zaten Kıbrıs’ta oylanan federasyon değil, cumhurbaşkanının değişimidir.

Kıbrıs’ta artık federasyon tartışmalarının bir anlamı kalmamıştır.


Yarım asırdan fazla süredir denenen, defalarca masaya getirilen ama her defasında Rum tarafının kibriyle sonuçsuz kalan federasyon tezleri, tarihin arşivine kaldırılmıştır.


Bugün esas olan, iki egemen devletli çözüm modelini sadece diplomatik bir söylem olmaktan çıkarıp kurumsal bir yapı haline getirmektir.

Bu noktada yapılması gereken;

  • KKTC’nin devlet kapasitesini artırmak
  • Kurumsal yönetim reformlarını tamamlamak
  • Uluslararası görünürlüğü güçlendirmek
  • Türkiye ile tam eşgüdüm içinde hareket etmektir.

İki devletli çözüm, sadece bir siyasi tez değil, egemen varoluşun hukuki zeminidir.

Yapısal sorunları aşmadan Geleceğe yürüyemeyiz

Kıbrıs Türkü, yıllardır ambargoların, izolasyonların ve haksızlıkların içinde onurlu bir mücadele verdi.
Ancak içeride çözülmesi gereken yapısal sorunlar da birikmiştir.
Ekonomiden bürokrasiye, gençliğin gelecek umudundan kamusal liyakat sistemine kadar birçok alan, yeniden yapılandırmayı bekliyor.

Bu alanlarda reform, sadece bir hükümet politikası değil, devlet vizyonunun gereğidir.
Yapısal reformlar, KKTC’yi uluslararası sistemde daha dirençli, daha itibarlı hale getirecektir.
Bu adımların Türkiye’nin stratejik gücüyle paralel atılması, Kıbrıs’ın geleceğini garanti altına alacaktır.

Bugün Türkiye, bölgesinde ve küresel ölçekte her geçen gün daha güçlü bir aktör haline geliyor.
Savunma sanayisindeki millî hamlelerden enerji bağımsızlığına, diplomatik etkinlikten insani yardımlara kadar geniş bir etki alanı kurmuş durumda.
Bu tablo, Kıbrıs için büyük bir stratejik fırsattır.

Çünkü ne KKTC Türkiye’den ayrı düşünülebilir ne de Türkiye Kıbrıs’tan.
Bu iki yapının ayrılığı değil, birlikte tamamlayıcılığı söz konusudur.
Kıbrıs Türkiye’nin Akdeniz’deki stratejik derinliğidir; Türkiye ise Kıbrıs Türk halkının güvenli gelecek teminatıdır.

Bu birliktelik, bir bağlılık ilişkisi değil; ortak kaderin stratejik ittifakıdır.

Bugün atılması gereken adımlar, sadece siyasi değil, kurumsal ve stratejik adımlardır.
Kıbrıs’ın geleceğini garanti altına almak için:

  • Devlet yönetiminde kurumsal şeffaflık ve liyakat esas alınmalı
  • Ekonomik bağımsızlığı güçlendirecek üretim ve istihdam odaklı politikalar uygulanmalı
  • Türkiye-KKTC ortak kurumları daha entegre hale getirilmeli
  • Savunma, enerji, bilişim ve tarım sektörlerinde stratejik özerklik sağlanmalıdır.

Kıbrıs Türkü, her alanda kendi ayakları üzerinde durabilen, ama sırtını her zaman Anadolu’ya dayayan bir gelecek kurmak zorundadır.
Artık mesele seçim kazanmak değil, devleti kalıcı kılmaktır.
Bugün “yeniden inşa” derken kastettiğimiz şey, sadece bir hükümet programı değil;
bir milletin Akdeniz’deki varlığını kurumsal akılla, stratejik sabırla ve tarih bilinciyle geleceğe taşımaktır.

Kıbrıs Türk halkı, Türkiye ile beraber bu süreci yönetecek iradeye sahiptir.
Yeter ki bu dönemi sadece bir sonuç olarak değil, bir başlangıç olarak görelim.
Çünkü Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır ve geleceğini, tıpkı geçmişinde olduğu gibi, Türkiye ile omuz omuza inşa edecektir.

Kıbrıs Türkü’nün kaderi sürekli silahlanan ve İsrail tarafından yığınak yapılan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve AB, ABD gibi Kıbrıs Türkü’nü yok sayanların insafına bırakılamaz.

Türkiye’nin garantörlük ve tarihi misyonundan doğan hakları bakidir.

İki devletli çözüm dışında başka bir çözümün de olamayacağını tarih bize göstermiştir.