Açık söylemek gerekirse ‘yerli sinema’ (?) ile pek ilgili değilim.
Bunun sebebi, Gassal dizisine vahşice tepki veren, amiyane tabirle, ‘sanat-sepet’ taifesinin, sanatı ve sinemayı ideolojik bir saldırı enstrümanına dönüştürdüğü gerçeğidir.
Özellikle de sinemayı öylesine hunharca kullanıyorlar ki semtinden bile geçmek akıl kârı değil.
Rahatlıkla anlaşılacağı üzere bu yazı, bir sinema/film değerlendirme ve eleştirme yazısı değil.
Yalnız bu durum, yazıyı yazma sebebimiz olan ‘Gassal’ dizisine dair kanaatlerimizi serdetmeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Elbette ki TRT’nin bu dizi vesilesiyle hayli başarılı bir çalışmaya imza attığını söylemeden geçmeyeceğiz.
Özellikle de filmin, gündelik hayatın bir parçası olan ölüm ve sonrasındaki İslam fıkhının tatbiki sürecini ustalıkla yansıttığını da ifade etmemiz lazım.
Oyuncuların doğallığı ve seçilen mekânların konseptle fevkalade uyumlu olduğu tespitini de bu unsurlara eklediğimizde ortaya yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hayli başarılı bir dizi filmin çıktığını söylemek abartı olmaz.
Filme dair teknik değerlendirmeleri ehline havale edip sadede gelelim dilerseniz…
Bir televizyon dizisinin gündemi böylesine etkileyeceğini kimse tahmin edemezdi sanırım.
Üstelik öyle böyle değil, çok çarpıcı bir etkileme ve etkilenme söz konusu.
Öyle ki oldukça kısa bir süre zarfında dünya çapındaki yayın organlarının çok astronomik rakamlarla ürettiği filmlerin/dizilerin seyredilme oranlarını en az üçe katlayan bir izlenme rekoru kırıldı.
İzleyicilerin kahir ekseriyeti ‘filmi başarılı bulduklarını ve çok beğendiklerini’ ifade edince de kıyamet koptu.
Filmin, gündemi sarsacak denli etkili olmasını hazmedemeyen bir güruh vardı ki yazımızın asıl konusu bunlar…
Anılan taife, sinema ve sanat üzerinden dünya halklarını ahlaksızlığa, şiddete, entrikaya ve gayritabii fiillere âdeta icbar eden küresel güçlerin taşeronu olduklarını kanıtlarcasına bu iğrenç unsurları içermeyen Gassal’a, ağızlarından âadeta köpükler saçarak saldırdılar.
İnsanlara, ne düşüneceklerini, ne hissetmelerini ve hatta nasıl inanmaları gerektiğini dayatan bu beynelmilel şebekenin dayattığı rezil sinema anlayışını yerle bir etmişti Gassal…
Husule getirdikleri iğrençlikleri; “halk bunları istiyor” diyerek insanların üzerine boca edenler, bu iddialarının kocaman bir yalandan ibaret olduğunu kanıtladığı için düşman oldular Gassal’a…
En önemlisi de İslami bir değerin, üstelik inançlı insanların bile duyduklarında ürperdikleri bir değerin, doğal bir süreç olduğunu göstermesinden ve daha da önemlisi kanıksanmasından büyük bir rahatsızlık duydular…
Kültürel değerlerimizle, tarihimizle ve inancımızla, bırakın barışık olmayı bu değerlerle âdeta savaş hâlinde olan mezkûr taife, bu hastalıklı ruh hâllerini siyasallaştırmakta da gecikmedi.
Bunların önde gelenlerinden birisi, “Bu dizi, Tayyip Erdoğan’ın dizisidir” bile dedi ki sözün bittiği yerdi…
Bu marazi hâllerini hiç sıkılmadan yansıtırlarken başka bir açmaza düştüklerinin de farkında değillerdi.
Filmin bazı sahnelerindeki espritüel göndermeleri üzerlerine alınıp cehaletlerini faş ettiler bu yüzden…
Cahil oldukları hâlde hatta bilmediklerini dahi bilmedikleri hâlde biliyormuş gibi tartışmaya girişmeleri, cehalet olgusunun üzerine tüy diktiklerinin resmiydi âdeta…
Gassal, vefat eden bir Müslüman’ı, dinî vecibe gereği defnetmeden önce yıkayan kişidir.
Teneşirdeki mevtanın vücudunu kirlerden arındırmak zor değil elbet…
Birkaç kova suya bakar hepsi…
Peki, ya kirli ve habis ruhlar?
Yalnızca kendisine ve çevresine değil, bütün bir topluma kin ve nefret aracılığı ile iğrençlik kusan, pislik salan özneler?..
Sahip oldukları ideoloji gereği, mümin ve mütedeyyin kimselere sırf inançlarından ötürü parya muamelesi yapıp aşağılayan mülevves nefisler?..
İşte, buna Gassal’ın yapabileceği hiçbir şey yok!