İstanbul’un gastronomi yönünden oldukça zengin bir restoran portföyü bulunuyor. Bu restoranlarda bulunan lezzetlerle adeta damaklar bayram ediyor. Hem Anadolu’dan gelen lezzetlerin olduğu hem de İstanbul’un kendine özgü yemeklerin sunulduğu bu mekânlara gönül rahatlığıyla aile olarak gidilebilir ve birlikte keyifli, lezzet dolu vakitler geçirilebilir.

Bugün birbirinden nezih bu mekânlardan 3 tanesini köşeme taşıdım. İlk olarak Kozyatağı’nda coğrafi işaret tescilli pide yapan Coşkun Kuru Bafra Pide Restoranı. 2.’si Başakşehir’de hem Konya mutfağı hem de kebap üzerine iyi bir aile lokantası olan Mevlana Pide Restoranı, 3.’sü ise Şirinevler Meydanı’nda Gaziantep Mutfağı üzerine kurulu Ali Haydar Usta Restoranı.

Bafra Pide Coşkun Kuru 1963

1963’te Bafra’da Coşkun Kuru ve Şuayip Usta ilk pide satışı yapılan fırınlardan birini açıyor. 1969’ta da İstanbul’a gelen Kuru ailesi, bir müddet İstanbul’da pazarlama işi yaptıktan sonra tecrübeli oldukları Pide işine giriyor ve bir fırın açıyorlar. 1980’li yıllara gelindiğinde ise o dönem Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın en beğendiği pideyi yapmayı başarıyorlar.  

Kuru ailesinin Hikâyesi

Cumhuriyet döneminde Trabzon Of’tan Bafra’ya gelen bir ailenin oğlu olan Tolga Kuru, babasının Bafra’da tütün ve kereste tüccarlığı yaptığını ve son olarak da ekmek fırınlarında çalışmaya başladığını anlatıyor. Dediğine göre eskiden şu an bildiğimiz manada pide fırınları pek yok, bu meşhur pideler hep ekmek fırınlarında yapılırmış. Yine o dönem meydanlarda olan ortak fırınlar yavaş yavaş ekmek fırınlarına dönüyor ve derken fırıncılar oluşuyor. Zamanla da bu fırınlarda pide kültürü de oluşmaya başlıyor. Çünkü Karadeniz bölge insanı pazar günleri sabah kahvaltısını çeşit çeşit pidelerle yapıyor, herkes malzemesini evde hazırlıyor ve fırınlara götürüyor ve hatta burada kuyruklar oluyor. İşte bu şekilde Bafra’da ilk pide salonlarından birini açan Çoşkun Kuru, İstanbul’da da bu lezzeti devam ettiriyor ve başarılı oluyor, Cumhurbaşkanlığı köşküne pide gönderen bir marka oluyor. Hürriyet Gazetesi gibi yayın organlarına çıkan Bafra pide, bu alanda Türkiye birincilikleri derken 2 şube daha açıyor.

Instagram reklamıyla 2. bir çıkış yakalıyor

Babasından bayrağı devralan Tolga Kuru, Kozyatağı’ndaki bu Bafra Pide mekanını başarılı bir şekilde İstanbul halkına harika pide lezzetleri sunarak devam ettiriyor. Aile şirketi olduğundan babası vefat edince tüm iş ve zorlukların kendine kaldığını belirten Tolga Usta, “Tek başıma kaldım ve ardıma bakmadan babamın mirasını üstlenerek şu andaki tek şubeyle yürümeye başladım. Geçen sene Instagram üzerinden bir reklam yaptım, gerçekten iyi dönüş oldu. Çünkü 30-40 yıldır İstanbul’da bizi iyi tanıyan bir kitle vardı” diyor. Odun ateşiyle yanan fırında 40 çeşit pide çeşidini yanında özel turşuyla servis eden mekan, pidelerin hazırlanışında kaliteli malzemeye dikkat ediyor. Gittiğinizde ev yapımı üzerine tahin dökülerek servis edilen sıcak baklava ve Hamsiköy sütlacı yemeyi de unutmayın.

Mevlana Pide Restoranı

1993 yılında Şükrü Kocabaşoğlu, Rahmetli Süleyman Su ve birlikte çalıştıkları ustalardan Nebi Erdağ ile Zeytinburnu’nda 58 Bulvar’da ilk Mevlana Pide Restoranı’nı kuruyor. Bu belki de İstanbul’da açılan ilk Mevlana lokantası olabilir. Daha sonra etli ekmek ve kebaplarını büyük bir keyifle yediğim Başakşehir Mevlana Pide Restoranı’nı ise 2017 yılı Nisan ayında Şükrü Kocabaşoğlu, Hakan Yavuz ve Nebi Erdağ ortaklığında açıyorlar.

Mevlana lezzetlerinin kaynağı Konya mutfağı

İlk Zeytinburnu’nda Konya usulü lezzetlerin olduğu lokantanın kurulmasında Konyalı olduğundan dolayı büyük emeği geçen Süleyman Bey 5 yıl sonra ayrılıyor ama bağlarını hiçbir zaman koparmıyor. Bu arada farklı noktalarda Mevlana Pide salonları açılıyor, ama geldiğimiz noktada Zeytinburnu’nda ortaklardan Şükrü Kocabaşoğlu’na ait Yeşiltepe Mevlana ve Başakşehir’deki bu 3 ortaklı Mevlana Pide Restoranı devam ediyor. Lezzet açısından fevkalade göz dolduran, menüsünde pide ve kebap çeşitleri olan Mevlana Pide, tahminim Başakşehir ‘deki restoranlar arasında ilk sıralarda olabilir. Mevlana ismi anonim olduğundan marka tescili yapılamıyor, eğer yapılabilmiş olsaydı sanırım ilk hak şirketin kuruluş tarihinden ve Konya mutfağına verilen emekten dolayı bu markanın ve bu şirketin olurdu. Ortaklardan Karslı Nebi Usta, çekirdekten bu meslekte yetiştiğini belirterek, “Mutfağın kontrolü bende, lezzet konusunda çok iyiyiz ve kaliteden asla taviz vermiyoruz. Burada yetişen birçok usta daha sonra buradan ayrılarak kendi mekânını aştı. Bir nevi burası Konya Mutfağı usta yetiştirme merkezi oldu diyebilirim” diyor.

Restoran yönetiminde İTÜ mezunu bir inşaat mühendisi

5 yıl önce şirkete taze bir kan olarak Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Kocabaşoğlu’nun damadı İTÜ İnşaat Mühendisliği mezunu Hakan Yavuz ortak oluyor. Mevlana Restoranına ortak olan Hakan Bey aynı zamanda markanın yönetimini de üstlenmiş durumda. Yanda bulunan arsanın yakında ihaleye çıkacağını ve burayı alan firmayla çok güzel bir mekân yapabileceklerinin de sinyalini veren Hakan Yavuz, “Pandemi döneminde ister istemez bazı sıkıntılar yaşadık ama şu an çok şükür iyiyiz. Mevcut durumları biraz toparladıktan sonra inşaat sektörü deneyimimden de istifade ederek farklı bir konseptle yurtdışına açılmayı planlıyoruz” dedi.

Ali Haydar Usta

Bahçelievler-Şirinevler kavşağında bulunan Ali Haydar Usta Restoranı’nın temelleri 1963 yılında atılıyor. Şu an restoranın yönetiminde ise Malatyalı işadamı Mustafa Karacan’ın büyük oğlu Abdullah Karacan bulunuyor. Yaklaşık 60 yıl önce bir aile mirası olarak başlayan ve günümüze kadar ulaşan bu lezzet yolculuğunu, İstanbul’un nezih semtlerinden biri olan Bahçelievler’de sürdüren Ali Hayda Usta Restoranı, Gaziantep’ten kebap çeşitleri, yuvalama gibi çorbalar, sarımsaklı lahmacun ve kuruluk dolma gibi eşsiz yemekler sunuyor.

Komilikten patronluğa

Restoranın işletmesini üstlenen Abdullah Karacan, bu sektöre 15 yaşlarında komi ve motor kurye işi yaparak başlıyor. 20 yaşlarında ise büyük bir sorumluluk alarak restoranın işletmesini üstleniyor. Her ne kadar kendini usta olarak görmese de her gün üstüne bir şeyler koyarak başarılı bir şekilde bugünlere geliyor. Mekânı ziyaret ettiğimde önüme konulan ve çok beğendiğim lezzetlerden Şaşlık Beyti, Geleli Kebabı ve Çedar beyti ürünlerini hep Abdullah Bey tasarlamış. Ayrıca yine burada yediğim Şiş Künefeye de bayıldım. Abdullah Bey, “Bu yolculuğumuzun en değerli kısmı icra ettiğimiz mutfak sanatının üzerine her geçen gün yeni deneyimler katarak ilerliyor olmamızdır. Bu sayede yılların getirdiği tecrübeler ile müşterilere en iyi hizmeti sunmayı kendimize amaç edindik. En iyi lezzetleri sunuyor olmamızı sağlayan unsur elbette yalnızca tecrübelerimizle sınırlı kalmamakta. Bunun yanında işinde uzman şeflerimiz, garsonlarımız, kuryelerimiz ile kocaman bir ekip olarak çalışmaktayız. Ali Haydar Usta Restoranı işletmesi olarak ekip çalışmasına, dürüstlüğe ve şeffaflığa değer veriyor. yaptığımız her şeyde misyonumuzdan ve amacımızdan ilham alıyoruz. Her biri birbirinden eşsiz ve bir o kadar lezzetli yiyecekleri İstanbul halkına sunmaktan büyük gurur duyuyoruz” diyor.

Burada, Gaziantep yemeklerine olan özenin sonucunda ortaya en güzel örnekleri ile yöresel lezzetler çıkıyor. Restorancılığa sadece bir gıda temini olarak bakmayıp bunu bir sanat olarak görüp bu boyutta önemseyen, işinin ehli şefler ve işletme yönetimi sayesinde özenle seçilmiş malzemelerle çok lezzetli yemekler hazırlanıyor. Paket servisi de yapılabilen bu muhteşem lezzetlerin tadını merak edenleri bekliyorlar.