ABD Ankara’ya, “Rusya, Batı yaptırımlarını Türkiye üzerinden delmeye çalışıyor” uyarısında bulundu. Türkiye ve dünyanın başka ülkelerini yaptırım ve ambargo tehditleriyle dizginlemeye çalışmak hem Batı hem de ortakları için alışagelmiş bir yöntem. Ancak bu yöntem gerçekten etkili mi?

Biliyorsunuz ki Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır, 5 Haziran 2017'de “terör örgütlerini desteklediği” ve İran ile yakın ilişkiler kurduğu gerekçesiyle Katar’a ekonomik ambargo uygulama kararı almıştı. Türkiye bu krizde Katar'ın yanında durmuş ve ülkeye her türlü desteği sağlamıştı. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani, aynı yılın ağustos ayında verdiği bir demeçte, Körfez bölgesindeki krizin patlak verdiği Haziran ayı öncesine kıyasla ülkesinin daha güçlü olduğunu ifade etti. Ambargonun kendilerini güçlendirdiğini ve “daha fazla çalışmaya sevk ettiğini” belirtti. Zaten Katar’a uygulanan ambargo da hiçbir gerçek etki sağlayamadan 3,5 yılın sonunda sona erdi.

Eminim ki Katar Şeyhi’nin ifadeleri size tanıdık gelmiştir. Çünkü aynı durum ülkemizde de yaşandı. Türkiye'ye uygulanan haksız ambargolar, ülkemizi daha çok çalışmaya sevk etti ve özellikle savunma sanayindeki millileşmeyi arttırdı. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra ABD Türkiye’ye askeri malzeme ve teçhizat satışını yasaklamıştı. Tekrar 2019'da Rusya'dan S-400 satın alındığı gerekçesiyle “ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA)” kapsamında Türkiye’ye yönelik yaptırımların uygulanması kararı alındı. Türkiye proje ortağı olduğu F-35 projesinden çıkarıldı. Aynı yıl Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde başlattığı Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle Almanya ve Fransa gibi ülkelerin Türkiye'ye silah satışını durdurduğunu da hatırlatalım. Bütün bunlar Türkiye'nin çok daha güçlü ve emin adımlarla ilerlemesine yol açtı. Savunma sanayiindeki yerlilik oranı yüzde 20’lerden yüzde 80’lere çıktı. Bize zamanında silah satmayan ülkelerin bile şimdi övgüyle bahsettiği ve türlü coğrafyalarda başarılar elde etmiş SİHA'lar ürettik. Milli Muharip Uçak projemiz ise hepimizi heyecanlandırıyor.

Aynı şekilde, şubat ayında Ukrayna savaşı patlak verdikten sonra, ABD ve Avrupa Birliği çok büyük iddialarla yola çıkarak Rusya’ya yaptırım uygulama kararı aldılar. Fransa Ekonomi Bakanı Le Maire “Rusya’ya topyekûn ekonomik ve mali savaş açacağız” ifadesinde bile bulundu. Peki bu yaptırımlar ne derece etkili oldu? Savaş ve yaptırımlarla çökeceği iddia edilen Rus rublesi, dolar ve euro karşısında son 5 yılın zirvesine yükselerek 2022 yılının en iyi performans gösteren para birimi haline geldi. Bu esnada Ukrayna savaşının etkileriyle mücadele edemeyen Avrupa ülkelerinde hem enerji hem de gıda krizi yaşanmaya başlandı. Enerji ve gıda fiyatlarının yükselmesiyle rekor enflasyon oranları kaydedildi. Enerji kıtlığı ve artan fiyatlar karşısında sorumluluk almak istemeyen Macron gibi Avrupalı liderler ise halklarını “bolluk devrinin sona erdiği” ve “özgürlüğü için bedel ödemesi gerektiğine” dair uyarmaya başladı.

Sahi Batı, kendi uyguladığı yaptırımlara kendi uyuyor mu? Tabii ki de hayır. Söz konusu yaptırımları türlü yöntemlerle delen ve zenginleşen şirketler var. Örneğin yüzlerce Amerikan ve Avrupa şirketi Özbekistan gibi üçüncü ülkelerde şube açarak yaptırımları deliyor. Benzer şekilde, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, kripto paraların Rusya'ya uygulanan yaptırımları delmekte kullanıldığını ifade etti. “Ticarette ahlak olmaz” mantığıyla hareket eden birçok Batılı şirketin adının daha önce de akıl almaz skandallara karıştığını hatırlatalım. Örneğin Fransız çimento devi Lafarge'ın, DEAŞ'ı Fransa istihbaratının bilgisi dahilinde finanse ettiği ortaya çıkmıştı. Oysa aynı Batı ülkelerinde MİT TIR’ları yalanıyla yıllarca Türkiye medya ve siyasi söylemlerde “DEAŞ’a destek veren ülke” olarak tanıtıldı. Bugün tekrar yabancı basında Türkiye hedef alınıyor. Nedeni ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rus mevkidaşı Putin’in son Soçi görüşmesi sonrası ülkelerinin ekonomik işbirliğini güçlendireceklerini vurgulamalarıydı.

Batı istiyor ki türlü kandırmacalarla kendi ekonomisi güçlenirken, diğer ekonomilerin gelişmesini durdursun. Ama artık dünya değişti. Kaldı ki Ukrayna’daki durum bu raddeye varana kadar Rusya’ya etkisiz yaptırımlar uygulamak yerine savaşı engellemek için bin tane yol vardı. Hiçbirini denemeyerek ve kendine fazla güvenerek Batı bu şansı da kaybetti.