-“Eğer Mâlik-i Hakikî'sine satılsa ve onun hesabına çalıştırsan; akıl, öyle “tılsımlı” bir anahtar olur ki…”

-“Şu kâinatın “tılsım-ı” muğlakını açan…”

-“Tılsım-ı kâinatı keşfeden  Kur'an-ı Hakîm'in mühim bir tılsımını halleden…”

Büyük manâlar içeren yukarıdaki satırları okurken, “Tılsım” kelimesi daha bir dikkat çekici geldi bana...

Tılsım”ın lügat karşılığı “Sırr-ı mektûm, yani gizli sır”dır.

Kelâm ilmindeki ıstılahi manâsı ise “Gökteki faal kuvvelerle yerdeki münfail kuvvelerin birleşmesinden meydana gelen garip eserler, acayip fiiller”dir.

Kur’an-ı Kerim,  anlaşılması zor olan “tılsımı muğlakı” açan bir “tılsımı müşkil küşâ”dır.

TEK BAŞINA AKIL, BÜTÜN SORULARIN CEVABINI BULAMAZ

“Bu alem ve insan nedir? Nereden gelir ve nereye giderler?” gibi dehşetli ve zor soruları, hikmetiyle çözen Kur’an-ı Kerim’dir.

Tek başına akıl, bu suallerin cevabını bulamaz.

Vahye dayanmayan ve İnsaniyetin güya harikaları (!) şeklinde taltif edilen; Sokrat, Eflatun ve Aristo gibi dahiler (!), vahye inanmadıklarından ve peygamberleri dinlemedikleri için, yukarıdaki suallerin cevaplarını bulamamıştır.

Âlemdeki her bir hareketi ve her bir hadiseyi bize tarif ve tercüme eden Kur’an-ı Kerim’dir.

GÖRMEK İÇİN BAKMAK, ANLAMAK İÇİN OKUMAK!..

Güneşin, Ay'ın ve Dünya'nın hareketlerini, gece ile gündüzün peşi sıra gelişini, gökyüzü ve yer yüzünü ve de insanın niçin yaratıldığını anlamak isteyen, “Şems Suresi”nin ilk ayetlerine baksın!..(1)

Gemilerin deniz üzerinde yürümesini, gökten yağmurun inmesini, kış aylarında bir nevi ölü haline gelen yer-yüzünün, baharda tekrardan dirilmesini, dabbelerin arzın her tarafına yayılmasını ve rüzgarın sağa-sola savrulmasını anlamak isteyen “Bakara Suresi”nin 164. Ayetini okusun ve görsün!.. (2)

Allah’ın ‘hayatı’ ve ‘ölümü’ yaratmasındaki hikmet nedir?” gibi suallerin cevabını arayan da “Mülk Suresi”nin 2. Ayetini tekrar tekrar okusun! (3)

Bütün kainatın Allah’ı nasıl “tesbih” ve nasıl “hamd” ettiğini görmek isteyen de, “Ayet-ül Kübra” ismiyle meşhur olan “İsra Suresi”nin 44. ayetine baksın. (4)

“Görsün” “Okusun” ve “Baksın” dedikten sonra, merhum Hasan Feyzi’nin hakikat” dersi hatırıma geldi:

Beni tanı, yürü kulum yürü diye bizlere 

Her nefeste şefkat ile Rabbimizden nida var 

Duymuş isen bu nidayı her zerrenin dilinden 

Müjde olsun, artık sana Cennet denen safa var

Yukarıdaki konuyu hülâsa edecek olursak; Kur’an, kainat tılsımı muğlakını açan, bir tılsımı müşkül küşâdır. Onun nuru ile aleme bakan, bir anda bütün alemin “mahiyetini” keşfeder. Onların ibadetini “zevk” eder ve onların “şefaatine” mazhar olur.

  • (1) Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
  • (2) Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanlara fayda veren yüklerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökten indirerek onunla ölü haldeki toprağa can verdiği ve orada her çeşit canlının yetişmesini sağladığı yağmurda, rüzgârları ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirip yönlendirmesinde aklını işleten bir topluluk için elbette nice deliller vardır.
  • (3) O ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur.
  • (4) O'na yedi gök ve yer ve onlarda olanlar tesbihte bulunurlar ve hiçbir şey yoktur ki, illâ O'na hamd ile tesbihte bulunur. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. Şüphe yok ki, O halîmdir, gafûrdur. anlayamazsınız.