2 Kasım 2020 de DEAŞ sempatizanı bir teröristin Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleştirdiği terör saldırıları sonucunda 4 kişi hayatını yitirdi, 17 kişi ise yaralandı.

Bir hafta sonra 9 Kasım 2020 tarihinde Avusturya Polisi terörle mücadele timleri 4 eyalette 70 eve baskınlar düzenledi.

Luksor Operasyonu olarak adlandırılan operasyon sabah 05:00’te 930 polis tarafından gerçekleştirildi.

Medya Luksor Operasyonu’nu bir hafta önce gerçekleşen terör saldırısı ile ilişkilendirdi.

O dönem ki Avusturya’nın içişleri bakanı Karl Nehammer de baskın düzenlenen bir evin önünde medyaya pozlar verdi ve teröre büyük darbe vurulduğunu açıkladı.

Karl Nehammer Sebastian Kurz’un yolsuzluk suçlamaları nedeniyle başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalması sonrasında başbakanlık koltuğuna oturdu ve halen Avusturya’nın Başbakanı.

II. Dünya savaşından sonra Avusturya polisinin gerçekleştirdiği en kapsamlı operasyon olarak kayda geçen Luksor operasyonu kapsamında akademisyen, iş adamı ve STK temsilcilerinden oluşan 102 kişi terör örgütü üyesi olmakla suçlandı ve 20 Milyon Avroluk mal varlıkları donduruldu.

Suçlanan kişiler Avusturya’daki Müslüman toplumunun önde gelenleriydi ve aralarında Avrupa 2015 yılından beri Avrupa İslamofobi Raporunun editörlüğünü birlikte yaptığımız Doç. Dr. Farid Hafez da bulunmaktaydı.

Polis operasyon sırasında Avusturya hükümetinin İslam karşıtı politikalarına muhalifliği ile bilinen Farid Hafez’ın evinde bir adet mermi bıraktı.

Graz savcılığı başlattığı operasyonun üstünden iki yıl geçmesine rağmen ortaya attığı iddiaları kanıtlayan hiçbir maddi delil ortaya koyamadı.

Mahkemelerin bir kısmını yasadışı olarak nitelediği 21.000 saati bulan telefon dinlemeleri, 500.000 Avroyu aşan soruşturma maliyeti sonucunda Graz savcılığı wikipediadan alıntılarla dolu binlerce sayfayı bulan deli saçması bir iddianame ortaya koydu.

Suçlanan 102 sanıktan hiçbiri bugüne kadar hüküm giymedi.

Aksine sanıkların açtığı karşı davalar sonucunda mahkemeler ardı ardına sanıklar lehine kararlar verdi ve savcılığın belirlediği bilirkişilerin tarafsız olmadığına hükmetti.

Yani özetle dağ fare doğurdu. Davanın siyasi saiklerle Müslüman toplumunun ileri gelenlerini karalamak ve sindirmek için açıldığı bugün ayan beyan ortaya çıktı.

Daha da önemlisi bu süreçte ortaya çıkan bilgiler.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Avusturya makamları Operasyon Luksor ile o kadar çok meşguldüler ki 2 kasımda gerçekleştiren terör saldırısı ile ilgili istihbaratı değerlendirmeye vakit bulamadılar.

Aslında DEAŞ sempatizanı terörist Avusturya makamlarının radarındaydı ve takip altındaydı, buna rağmen terör saldırısını gerçekleştirmesi engellenemedi ya da engellenmedi.

Terör saldırısı sırasında hayatlarını tehlikeye atarak yaralılara yardım eden bir Türk ve Filistinli Avusturya Makamları tarafından  büyük oranda görmezden gelindi.  

Kaderin garip bir cilvesi Türk asıllı Avusturya vatandaşının adı Recep Tayyip’ti.

Avusturya hükümeti terör saldırısı sonrası oluşan korku atmosferini kullanarak operasyon Luksor’un düğmesine bastı.

Takip eden süreçte Siyasa İslam’la Mücadele merkezi kuruldu, Müslüman kurum ve kuruluşları fişleyen İslam haritası ( islammap) yayınlandı.

Luksor davası terörle mücadele iddiası ve güvenlikleştirme üzerinden İslamofobinin siyasetçiler tarafından muhaliflerini susturmak ve Müslümanları baskılamak için kullanılmasının en somut örneklerinden birisi.

Dava neden olduğu ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle şimdiden Avusturya’nın siyasi tarihini kara bir leke olarak geçti.

Önümüzdeki yıllarda sorumluları da yargılanırsa ortaya saçılan bilgiler herkesi şaşırtacak.