20 Haziran Dünya Mülteciler Günü.

Birlemiş Milletler rakamlarına göre 2022 yılı başı itibarıyla dünya üzerinde zorla yerinden edilen insan sayısı 108,4 milyon.

2011 yılında dünya üzerinde yerinden edilen insan sayısı 40 milyon civarındaydı. Yani son on yılda neredeyse üç katlık bir artış söz konusu.

2022 yılı mülteci rakamları tarih boyunca görülen en yüksek rakama işaret ediyor. Yani insanlık tarihi boyunca hiçbir zaman bugünkü kadar çok sayıda insan mülteci konumuna düşmemişti.

Bu rakamın 62,5 milyonu kendi ülkeleri içinde zorla yerinden edilmiş insanlardan oluşuyor.  40,7 milyon insan ise ülkelerini terk ederek başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalan mülteciler ve sığınmacılardan oluşuyor.

İç savaşlar, salgın hastalıklar, iklim değişikliği, çökmüş devletler, açlık ve ülkelerarası çatışmalar, artan mülteci sayısının başlıca nedenlerinden.

Bütün bu rakamlardan daha da çarpıcı olanı ise II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım sonucunda insani bir ihtiyaç olarak savaş sonrasında uluslararası hukukta ortaya çıkan uluslararası mültecilerle ilgili sözleşmelerin bugün Batılı devletler tarafından âdeta askıya alınmış olması.

Özellikle Batılı devletlerin 1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesi ve 1967 yılında imzaya açılan ek protokol ile mültecilere verilmiş olan hakları uygulamamak için her yolu denediği görülüyor.

Mültecileri sınır dışı etme, sınırlardan geri itme ve zorla güvenli olmayan ülkelere deport etme gibi işlemler bugün sıklıkla uygulanır oldu.

Geçtiğimiz hafta 500’den fazla kişinin hayatını kaybettiği Ege Denizi’ndeki tekne faciası bu politikaların doğal bir sonucu olarak ortaya çıktı.

Kayıp göçmen projesi adlı STK’nın derlediği rakamlara göre 2014 yılından beri 27.047 göçmen-mülteci, Akdeniz ve Ege’de hayatını kaybetti.

Hayatını kaybeden 27.074 insanla birlikte AB’nin de insan hakları ile ilgili inşa ettiği söylemlerin Akdeniz’in derin sularına gömüldüğü bir hakikat.

AB bugün etrafına dikenli teller, bariyerler ve Frontex ile âdeta yeni bir ‘Demirperde’ inşa ediyor.

İnsani bir mesele olan mültecilerin son on yılda terörle mücadele söylemi çerçevesinde güvenlikleştirme sonucu mülteciler gittikçe artan oranda düşmanca muamele görmeye başladılar. 

Bu söylemler sonucunda bir mülteciye daha tahammülümüz yok diyen aşırı sağcı partilerin küresel siyasette gün geçtikçe daha fazla yer bulduğuna ve meşrulaşmaya başladığına şahit oluyoruz.

Hâlbuki Ukrayna Savaşı, bir mülteciye daha tahammülümüz yok diyenlerin ırkçı bir söyleme yaslandıklarını açık bir şekilde ortaya koydu.

Mültecilik bir tercih meselesi değil insani bir zorunluluktur. Bir gün herkes mülteci olabilir. Mültecilerle ilgili uluslararası hukuktaki kazanımlarının korunması, geliştirilmesi ve uygulanması tüm insanlığın hayrınadır.