İddianamedeki tam adıyla, “İmamoğlu Çıkar Amaçlı Suç Örgütü” için hukuki, siyasi pek çok mülahaza yapıldı.

Ve elbette “masumiyet karinesi” ilkesini de hep hatırlatarak değerlendirmeler yapılıyor, yapılmalı.

Şahsen iddianamenin tamamını inceleme şansım da oldu.

Ben de isimlere takılmadan meselenin ruhu üzerinden bir şeyler yazacağım.

CHP kanadından her ne kadar “içi boş” üzerine, toplu bir stratejik manipülasyon ve itibar suikastı yapılsa da iddialar öyle yenilir-yutulur gibi görünmüyor.

105’i tutuklu 407 şüphelinin, 142 ayrı olaydan yargılanmasını isteyen iddianamede savcılar, her itirafın altını doldurmak üzere ciddi deliller ortaya koyuyorlar.

Kamera kayıtları, HTS kayıtları ve baz istasyonu eşleşmeleri, MASAK raporları ve banka hesap hareketleri, ele geçirilen telefon ve bilgisayarlardan elde edilen deliller, açık kaynaklara düşmüş para kuleleri var.

Ayrıca iddiasının arkasında duracağını medya önünde de deklere eden ve halkanın merkezinde yer alan itirafçılar var.

Fakat bütün bu iddia, delil ve itiraflara rağmen, İmamoğlu ve CHP yönetimi şunu söylüyor; “İtirafçıların ve iddianamedeki delillerin hepsi boş ve yalan, sakın inanmayın; ama bizim her sözümüz ve işimiz doğru, bize kayıtsız ve şartsız inanın.”

Peki ama neden insanlar size inansın?

Yani hiçbir iddiaya bilimsel ve akli izah getirmeyip sadece, “içi boş, yorum yapmak istemiyorum, vatan-millet-Sakarya” kabilinden karşı koymalarla mı size inanmalılar?

Siz milleti bu kadar mı efsunladığınıza, sevginizle gözünü kör ettiğinize, çıkar birliğinizi hayatın temeli yaptığınıza inanıyorsunuz ki, size sorgusuz sualsiz iman edeceklerine ve destekleyeceklerine inanıyorsunuz?

Milletin ne diyeceğini elbette ilk sandık gösterecek ve onlar orada sözlerini söyleyecekler.

Eğer bu iddialar, mahkemece de doğrulanırsa benim içimi yakanlar ne olacak biliyor musunuz?

Yıllarca, “Biz iş yapmak, metro yapmak istiyoruz ama engelleniyoruz.” iddialarının asıl sebebinin, hizmete dönüşmesi gereken paraları nasıl iç ettiklerinin milletin gözünde aklama çabası olduğunun da anlaşılacak olması.

Zira iddianame, “Metro yapacağız.” denilerek -devletin ilgili kurumu tarafından da onaylı- alınmış -birkaç defa hem de- milyonlarca dolar ya da euronun, çok küçük bir miktarının yüklenici firmaya hakediş olarak verildiği, geri kalanınınsa İBB’nin farklı şirketlerine aktarıldığını, para hareketleriyle çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Millete, “Kreş, yurt yapıyoruz.” derken hiç ahlaki davranmadıkları gerçeğinin de ortaya çıkması beni çok üzer.

Zira yine iddianameye göre, sanki belediyenin kendi bütçesinden yapıyormuş gibi gösterdiği bu hizmetler, aslında çeşitli menfaatler karşılığında, çeşitli iş insanlarına ihale edilmiş.

Bir site için, “İBB yapmıyor siz yapın.” denilerek, siteyi inşa edenlere yaptırılan köprüsünün de yine sanki İBB yapmış gibi ayrıca kaynak ayrıldığı ve bu kaynağın ise kime ve ne şekilde verildiğinin belli olmadığı iddia ediliyor; bizzat süreci yaşayan itirafçı tarafından.

Tehditler, şantajlar, haraç keser gibi komisyon kesmeler, kişisel verilerin yabancı ülkelere aktarımı ve daha nice, adeta birbirinin tekrarı olay ve hadise.

Eğer bütün bunlar mahkeme tarafından da onanırsa bunların faillerine sadece şunu sormak ve yüzlerinin halini görmek isterim: “Bu millet, pandeminin hasarlarını, acılarını, yaralarını sarmaya çalışırken, depremle 50 bin insanını kaybetmişken ve 11 ili yerle yeksan olmuşken, millete ait milyarlarca lirayı kendi menfaat ve kariyer planlarınız için kullanmayı hangi vicdan ve hangi onurla yaptınız?

En yüce değerleri en alçak iş ve eylemlere kılıf yaparken, hiç mi utanmadınız?