2005 yılındaki büyük banliyö ayaklanmasından sonra Fransa’nın banliyölerinde biriken öfke, bir kez daha patladı.

Bu seferki ayaklanmanın sebebi, yine ırkçı polis şiddeti.

Fransız polisinin, 17 yaşında Cezayir asıllı bir genci ehliyetsiz araç kullandığı gerekçesiyle adeta infaz etmesiyle Fransız banliyölerinde biriken öfke, bir kez daha tüm Fransa’yı adeta esir aldı.

Fransa’da son beş yıldır ortaya çıkan ‘Sarı Yelekliler’ ve ‘Emeklilik Reformu’ protestolarına bakıldığında, göçmenlerin de ötesinde Fransız toplumunda biriken bir öfkenin olduğu açık bir şekilde görülüyor.

Macron iktidarının zenginlerini daha zengin yapan ve bütün yükü orta ve dar gelirli sınıfların sırtına bindiren neo-liberal ekonomi politikaları sonucu; gelir dağılımındaki adaletsizlik, her geçen gün daha da büyüyor.

Biriken bu öfkeyi oya devşirmek isteyen aşırı sağcı partiler ve onları taklit eden ana akım partiler; göçmenler, mülteciler ve Müslümanları günah keçisi olarak ezilen orta ve dar gelirli seçmenlerin önüne atmış durumda.

İktidar partileri ise bu durumdan memnun; zira İslâm, Müslümanlar, göçmenler ve mülteciler güvenlikleştirilip tartışılırken, bu partilerin ekonomi politikaları gündeme gelmiyor.

Neredeyse bütün Avrupa’da kendini tekrar eden bu senaryo neticesinde, ezilen dar gelirli sınıflar adeta birbirine kırdırılmak isteniyor.

Halbuki yapılan tüm bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor ki, Fransa’nın ya da Avrupa’nın ekonomik sorunlarının nedeni; göçmenler ya da mülteciler değil. Aksine sorunların birçoğunun kaynağı, yapısal problemler. Onun da ötesinde, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi nüfusu gitgide yaşlanan Fransa’nın genç göçmen gücüne ihtiyacı var.

Bu ihtiyaca rağmen kurumsal ırkçılık ve ayrımcılık, göçmenlerin iş gücüne katılımını büyük oranda engelliyor. Fransızlar arasında işsizlik oranı yüzde 7,9 iken göçmenler arasında bu oran yüzde 12,9. Mağrip kökenli göçmenler arasında ise işsizlik oranı yüzde 15,3; yani Fransız vatandaşlarının neredeyse iki katı.

Bundan dolayı, yıllardır kötü koşullarda banliyölerde yaşamaya mahkûm edilen, güvenlik kuvvetleri tarafından her daim olağan şüpheli muamelesi gören; iş piyasası, eğitim hayatı ve özel hayatında her gün kurumsal ırkçılık ve ayrımcılık ile karşılaşan göçmenlerin, 10-15 yılda bir öfkesinin sokağa taşması, anormal bir durum değil.