FETÖ denilen ihanet çetesinin melanetlerini yıllardır yazar, çizerim. Ülkemizin başındaki FETÖ belasının hangi yollara tevessül ettiğini anlatmaya çalışırım. Söz konusu ihanet şebekesinin başındaki zatın, “Allah’ın nurunu söndürme çabasındaki” bir şarlatan olduğunun altını çizer dururum.

İnsanımızın hayatını zehir etmeyi sürdürüyorlar

Daldıkları “tatlı hülyadan” korkuyla uyandıkları 15 Temmuz günü, ihanetlerinin bedelini ödemeye başlayan FETÖ’cü hainler, halen o “tatlı hülyalarını” gerçekleştirecekleri günü bekliyor. O ümitle kendini gizleyen kriptolar da birer ikişer ele geçiriliyor. Devletin kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş böcekler ise boş durmayıp insanımızın hayatını zehir etmenin başka yollarına bakıyor. Kimi sosyal medya denilen çöplükten kimisi de devletin içinde gizlendiği yerden besleniyor.

Kendilerini “seçkinler topluluğu” olarak görüyorlar

FETÖ denilen belanın temelleri 40 yıl önce atılmıştı. Bu 40 yıllık ihanet sürecinin ilk dergisi olan Sızıntı önemli bir mesaj veriyordu. Sızıntı, bir derginin adından çok, FETÖ yönteminin adıydı. Sadece millete, devlete ve kurumlara değil, inanç değerlerine ve genç kuşakların zihinlerine de sızma hareketi yapıldı. Kendisinin, beşerüstü bir ilahi kudretle ilişki içerisinde olduğunu gösteren FETÖ elebaşı; bağlılarının ve sempatizanlarının zihinlerine sızmanın yolunu bulmuştu. Allah, peygamber, melekler ve tarihteki büyük şahsiyetlerle sürekli bir irtibat halinde olduğu izlenimi veren bu şarlatan, bağlılarını bağımlı hale getiriyor, onların gönüllerini ve zihinlerini teslim alıyordu. Kendisine bağlı olan insanlardan müteşekkil cemaati, bir seçkinler topluluğu olarak gösteriyordu. Ona göre; “Cemaati, Allah tarafından seçilmiş ve kurtuluşa erecek bir topluluk”tu. Dini duyguları sömürerek semiren bu sülük zihniyet, inancımızı, örfümüzü ve âdetlerimizi esir almıştı.

Telifini engelleyemeyip manasını bozmaya çalıştılar

1971’den bugüne birden çok nesli yok eden; Kitap ve Sünnete muhalif FETÖ ihanetinin ilk hedefi, Risale-i Nur Külliyatı’ydı. Çünkü Risale-i Nur, şu milletin kendi öz diliyle yazılmış ve Kur’an’ın; her bir ayetinin mucize olduğunu ispat etmekle kalmamış, her bir ahkâmının beşerin saadeti için olmazsa olmazlığını ispat etmişti. Bunun içindir ki “Telifini” engelleyemedikleri Kur’an tefsirinin “manasını” bozmayı denediler. “Risale-i Nursuz bir Nurculuk” denilen akım, bu plandan sonra ortaya çıktı.

Bediüzzaman’ın vefatından sonra, Risale-i Nur’un gerçek varisi olan Hacı Hulusi Bey, Hüsrev Efendi, Hoca Sabri ve Mehmet Fevzi gibi birçok erkân ve esas talebeleri dışlandı. Tecrübesi az, yaşı küçük, ilimden bihaber bazı kişiler ise satın alındı. Satın almaktan imtina edilenler ise kandırıldı. Hücumat-ı Sitte Risalesi’ndeki şeytanın altı desisesinde boğulmuş, ihlas sırrından bihaber bu kişiler, sırf “şöhret” ve “maddi menfaat” elde etmek için bu sinsi plana göz yumdu. Zaten bunlarla mücadele edecek ilmî bir altyapıları da yoktu. Şöhret ve maddi menfaat sebebiyle düne kadar FETÖ liderinden “sitayişle” bahsediyorlardı.  Bir kısım “aldanmış” siyasetçi, “aldatılmış” vatandaş, “nemalanan” cemaat ve tarikat liderleri de bu akıma katıldı. Öyle ki “Deizm” denilen dinsizlik hareketine dikkat çeken bir kısım mealciler, FETÖ elebaşını aleni bir şekilde desteklediler. (Sadece bir misali görmek isteyenler; Mustafa İslamoğlu ve Fethullah Gülen isimlerini internetten yan yana aratıp ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayabilirler.)

Allah” kelimesiyle kandırıp fasit tevilleriyle insanları aldatarak altyapısını güçlendiren FETÖ’ye verilen cevaplara iki güzel örnek vermek isterim. Biri Rumuzul Kur’an, diğeri de Keşf’ül Envar Külliyatları’dır. Bu iki güzide eserin müellifi Molla Muhammed Doğan’a ve onun gibi mücadele erlerine selam olsun.

Fiemanillah…