Uluslarası siyasete baktığımızda tüm göstergeler yaklaşan bir fırtınaya işaret ediyor. Diğer bir deyişle sistem içerisindeki basıncın ciddi bir şekilde yükseldiği ile ilgili ciddi emareler var. Bu basınç eğer iyi yönetilemezse yeni bir dünya savaşı sürecine girilmesi ciddi bir olasılık.

Dünya üzerindeki iki ve ikiden fazla aktör arasındaki silahlı çatışmaların sayısı, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en yüksek rakama ulaşmış durumda. Söz konusu çatışmalar, iklim değişikliği ve açlık nedeniyle Birlemiş Milletler rakamlarına göre 2022 yılı başı itibarıyla dünya üzerinde zorla yerinden edilen insan sayısı 108,4 milyon.  2022 yılı mülteci rakamları tarih boyunca görülen en yüksek rakama işaret ediyor. Yani tarih boyunca hiçbir zaman bugünkü kadar çok sayıda insan mülteci konumuna düşmemişti. Yine dünya üzerinde açlık çeken insan sayısı 811 milyona ulaşmış durumda.

Bütün bunların üstüne Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulmuş olan düzendeki tüm taşları yerinden oynatmış görünüyor.  Enerji ve gıda fiyatları tarihte görülmemiş seviyelere yükselmiş durumda. Tüm dünya ama özellikle de Batı ekonomileri yüksek enflasyonla karşı karşıya. Bütün bu resme baktığımız zaman dünyanın, adım adım büyük bir çatışmaya ya da soğuk savaşların yaşanacağı yeni bir gerginliğe sürüklendiğini söyleyebiliriz.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, sözde dünyanın böyle bir felakete yeniden sürüklenmesini engellemek için kurulan BM ise etkisiz bir uluslararası kuruluşa dönüşmüş durumda. Bugünlerde toplanan BM Zirvesi’ne, güvenlik konseyi üyesi beş ülkeden sadece bir tanesinin liderinin katılması hem mevzubahis etkisizleşmenin hem de sistem içerisindeki gerilimlerin bir yansıması olarak okunabilir.

BM’nin bünyesine baktığımız zaman yapısının değişmesi ya da reforme edilebilmesi için aslında iki yolun mümkün olduğu görülüyor.

Bunlardan birincisi, öncelikle Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin daha sonra da diğer üyelerin ikna edilerek bir reforma gidilmesidir. Böylece dünyadaki mevcut güç dengelerini gözetecek ve onu yansıtacak yeni bir yapının kurulması mümkün olabilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası güç dengelerini yansıtan BM’nin mevcut yapısının bugünün dünyası ile uyumlu olmadığı herkes tarafından görülüyor. Bir değişim ihtiyacının varlığı açıkça ortada olmasına rağmen reformları hayata geçirebilmek çok zor hatta imkânsız. Zira güvenlik konseyinin veto yetkisine sahip daimî beş üyesi devlet, ellerine geçirdikleri bu imtiyazdan kesinlikle vazgeçmek istemiyorlar. Bu devletler de realist anlamda baktığımız zaman kendileri açısından haklı olabilirler. Yani bir zorunluluk olmadığı sürece böyle bir güç ve imtiyazdan niye vazgeçsinler?

İkinci yöntem ise uluslararası sistemde yaşanacak büyük bir kriz sonrası, -bu genellikle savaşla olur- bir egemen gücün ya da yeni kutupların ortaya çıkarak kendi şartlarını dikte ettirip başka bir sistem kurmasıdır. Geçmişte bu dönüşümün genellikle bir savaş sonucunda olduğunu görüyoruz. Tabii silah teknolojilerinde yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında böyle bir dönüşüm ciddi bir yıkımı da beraberinde getirecektir.

Bütün bu gidişat karşısında ise Birleşmiş Milletler âdeta paralize olmuş durumda. BM her geçen gün, iki dünya savaşı arasında kurulan ve BM’nin öncülü olan Milletler Cemiyeti gibi etkisiz ve yetkisiz bir uluslararası kuruluşa dönüşüyor. İşte tam da bu noktada Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Dünya beşten büyüktür” ifadesinin, BM’yi reforme ederek dünyanın büyük bir felakete doğru gitmesini önlemeyi amaçlayan çok önemli bir çağrı olduğunu hatırlamak gerekiyor.