Uzun zamandır finansal piyasaların duymaya alıştığı haberlerden biridir Türkiye’nin finans başkenti İstanbul olacak, oldu veya oluyor.

Finansal altyapının tüm hatlarını İstanbul a taşımak ve bu kadim şehre böyle bir misyon yüklemek oldukça yerinde bir karardır ama…

Aması üzerinde çok kafa yorulması gereken bir kelime hem de çok çok çok.

Düşünülmesi gereken en önemli nokta 1999 depreminden sonra o dönemde 30 yıl içerisinde olacağı tahmin edilen büyük depremin derin izlerini burada bırakacağıdır.

İzlerin ekonomik anlamda Türkiye ekonomisinin yarıya yakınını oluşturan kentin büyük bir yıkımla karşı karşıya kalındığında derinliğinin kapatılamayacak boyutlarda olmasıdır.

Düşünün ki Türkiye’deki en büyük 10 şirketin yarısının yer aldığı, ihracatın yarısının yapıldığı ve her yıl on binlerce şirketin kurulduğu şehrin adıdır İstanbul.

Aynı zamanda ülke içerisinde bulunan bankalardaki toplam mevduatın yarısı da İstanbul’da yer almaktadır.

Ekonomik dataların bu kadar güçlü olması şehirde yaşayanların ortalama gelirlerine de yansımaktadır. Kişi başına düşen GSYH Türkiye ortalamasında %37’iken İstanbul da bu oran %63 seviyesindedir.

Aktivite canlılığının fazla olması o alanda yaşayan tüm paydaşların gelirine etki eder.

Örnek vermek gerekirse İstanbul dışında herhangi bir şehrimizde yaşayan bir vatandaşın GSYH’si 37.000 TL ise İstanbul’da yaşayan vatandaşın GSYH’si 63.000 TL’dir.

Yani kısacası ekonomiyi ayakta tutan ana kolon bu şehirdedir. Ana kolonun yıkılması veya zarar görmesi binanın tamamının çok ciddi bir zarar alması veya yıkılması sonucunu doğuracaktır.

Diğer taraftan şehrin turistik verilerine de bakıldığında turizm gelirlerinin boyutunun da oldukça üst seviyelerde olduğu anlaşılmaktadır.

Öyle ki Mastercard’ın dünya şehirleri üzerine oluşturduğu Küresel Destinasyon Şehirleri Endeksi’nin 2018 verisine göre İstanbul dünyada yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği şehirlerarasında 8. durumdadır.

Bundan dolayıdır ki Türkiye’ye ziyarete gelen yabancı turistlerin yarısı İstanbul a gelmektedir.

İnsanları etkilemesi o kadar üst düzeydedir ki Avrupa’da en çok turist çeken 3. şehir iken dünyada bu sıralamada 9.’dur.

Veriler böyle olunca da şunu söylemeden edemiyoruz: Büyük ve yıkıcı bir depremin vuracağı İstanbul da deprem sonrası ne turistleri ağırlayacağımız büyük oteller ne de onların görmek isteyeceği tarihi doku içerisinde ki yapılar kalabilir.

Bundan önce yüzlerce deprem görmüş tarihi yapıların olabilecek depremlere karşı ciddi anlamda güçlendirilmesi gerek sonraki nesillerin ecdadın yaptıklarına şahit olması açısından gerekse de turistik faaliyetlerin ekonomiye katkısı açısından son derece önemlidir.

Ortaya koymaya çalıştığımız veriler üzerinde yetkililer bu zamana kadar düşünülmediği kadar düşünmeliler.

Durum çok ciddi boyutlardadır. Her anlamda önlemler bir salise bile geçirilmeden alınarak uygulanmalıdırlar.

Tekraren tekraren söylüyorum.

Trene yol aldıran, tüm vagonları çeken ve bütün yükün bir yerden bir yere hareketini sağlayan lokomotifi en üst düzeyde alacağımız koruma tedbirleriyle koruyamazsak ortada ne lokomotif ne de tren kalır.

Belki geriye sadece tren yolu kalır ama onun da üzerinde gidecek bir tren kalmadığında ne anlamı ne de değeri kalır.