Dünya hızla değişiyor. Zaman, her asırda olduğundan daha hızlı akarken, tecrübe edilen deneyimlerin yerini yeni pratikler alıyor.

2020 yılının ilk çeyreğinde tüm dünyayı etkisi altına alan “Covid-19” pandemisi ile birlikte alınan kararlar, konulan kurallar çerçevesinde her birey kalabalıklar arasından sökülüp ait olduğu ilk çekirdek toplumsal yapı olan aile ortamına kapanarak, edinilmiş pek çok pratik ve alışkanlığın değişmesi ile yüzleşiverdik.

İlkin, “Babam, annem, ablam, abim, kardeşim vs…” aidiyet kesbedici “ım” takısını gayri ihtiyari kullanma ihtiyacı duyarak adlandırdığımız birinci dereceden yakınlarımızla yeniden tanış olmanın handikabını yaşadık.

Zaman zaman yakınlarımızın pek çok huyuna yabancı, pek çok hassasiyetinden habersiz olduğumuzu gördükçe şaşırdık.

Çünkü, zamanımız az, meşgalemizken çokken, barınmak, uyumak ve kişisel eşyalarımızı korumak, birlikte yahut ayrı ayrı beslenmek için kullandığımız “ev”lerimiz birden “birlikte”liğimizin zorunlu ortamı haline gelivermişti.

İkinci olarak, bu zorluğun üstesinden gelirken hayatlarımızda saklı bir sığınak(!) olarak yer alan “ev”lerimiz, birlikteliğimiz, paylaşımlarımız ve birbirimize duyduğumuz sevgi ve saygı ile “yuva” haline gelişini tecrübe ettik.

Üçüncü ve bir önemli edinimimiz ise farklı zihniyetler ve kanallar aracılığı ile içi boşaltılmaya çalışılan “ev” ile “evlilik” kavramlarının asıl tanımlarına yakışıp yakışmadığımız test edildi.

Beklenmedik bu pandemi, tüm dünya insanlarında sosyolojik ve psikolojik değişim ve dönüşümlere sebep oldu.

Sair ülkeleri bilemem ama bizim toplumumuz için sevdiklerimizle bağlayıcı, olgunlaştırıcı bir tecrübeden geçtiğimizi, ömür ve ölüm üzerine mülahazalar yapabilir bir düzlemde manen zenginleştiğimizi düşünüyorum.

Kalabalıklar arasından çekilip kendimizle ve sevdiklerimizle yeniden tanışmanın, yabancısı olduğumuz halleri görüp şaşırmanın, tahammül sınırlarımızı sınamanın, anlamanın, anlaşmanın boyutlarını değiştirdik.

Bu dönem bizlere gelecek zamanların belirsizliğini göğüslemek adına bir staj evresi oldu.

Gönüllü değiştiremediğimiz “ben merkezli” alışkanlıklarımızı, pandemi sayesinde(!) sevdiklerimiz için değiştirdik.

En küçük toplumsal yapı olan aile kurumunda birlikte yaşamanın gerektirdiği kabulleri yeniden gözden geçirerek, topluma yansıyacak muazzam bir birlik ve beraberlik müfredatından istisnasız hepimiz geçtik.

Her birimiz olumlu ve olumsuz deneyimlerimizle, sevdiklerimizle bağ kurmadan, aile bağlarını kuvvetlendirmeden, asgari müştereklerde buluşmayı tecrübe etmeden bağımsız bir toplum oluşturmada aktif rol alınamayacağı gerçeğini pratik ettik.

Pandemi sonrası sahaya indiğimizde anlayış oranı yükselmiş bir toplum olarak gelecek zamanları daha güçlü karşılayacağımızı düşünüyorum.

Bizi bekleyen, kaderimizi yazana malum fakat bize meçhul olan gelecek için ruhlarımız böylesi bir etütten geçerek yuvalarımızda, farklı ruh hallerine bürünerek, parmak izlerimiz adedince ve şeklince farklı yorumladık yaşananları…

Ve kendimize dair, kendimizden olanlara dair bambaşka duygular besledik, edinimlerimizle biriktik, gelecek zamanları şekillendirecek düşünceler biriktirdik.

Ancak, vaka sayılarının yeniden yükselişe geçtiği son günlerde, şer gibi görünen ancak bize farkındalık manifestosu sunan pandemiyi kanıksama rehavetinin dalga dalga yayıldığını görüyorum.

Olumlu olumsuz tüm tecrübelerimize şimdi bir yenisini daha eklemek zorundayız. Milletimizin ve sağlıkçılarımızın sağlığını tehdit etmekten imtina ederek, ön görülen tavsiyeleri dikkatle uygulamalıyız.

Ve hep hatrımızda tutmalıyız; insanın insanla imtihanı zordur! Kazananlardan olalım ve kimsenin vebalini almayalım!