Arap Baharı sürecinde oluşan demokrasi karşıtı ittifakın en önemli iki ülkesi olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında son günlerde ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Riyad ve Abu Dhabi daha önce de çeşitli konularda görüş ayrılığına düşmüştü.

Fakat hiçbiri ittifakın bozulmasına yol açacak bir krize dönüşmedi.

İki ülkeyi fiilen yöneten veliaht prensler bugüne kadar anlaşmazlık konularını bir şekilde aşmayı ve aralarındaki ittifakı korumayı başardı.

Suudi Arabistan geçen gün koronavirüs salgınını gerekçe göstererek vatandaşlarının önceden izin almadan BAE, Etiyopya ve Vietnam’a yolculuk yapmalarını yasakladı.

Her ne kadar salgınla mücadele kapsamında alınmış gibi gösterilmeye çalışılsa da bölgeyi yakından takip edenler kararın tamamen siyasi olduğunun farkında.

Nitekim BAE yönetimine yakın isimler ülkelerinin Etiyopya ve Vietnam ile aynı kategoriye konulmasına tepki gösterdi.

Dubai merkezli havayolu şirketi Emirates de Suudi Arabistan’a uçuşlarını durdurdu.

Bu arada Suudi Arabistan bir başka adım daha atarak Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerdeki serbest bölgelerde üretilen mallara gümrük uygulaması başlattı.

Kararın ardından Riyad’ın Dubai’deki Cebel Ali Serbest Bölgesi’nde üretilen malları hedef aldığı yorumları yapıldı.

Türk mallarına örtülü boykot uygulayan Suudi Arabistan’ın bu adımının aynı bölgede faaliyet gösteren Türk şirketlerini de etkilemesi bekleniyor.

Riyad ve Abu Dhabi arasındaki asıl gerilim petrol üretimi konusunda yaşanıyor.

OPEC+ toplantısında petrol üretimine getirilen kısıtlamanın uzatılması teklifine karşı çıkan BAE, günlük petrol üretimini 3,1 milyon varilden 3,8 milyon varile çıkarmak istiyor.

Teklifin sahibi Suudi Arabistan ise üye ülkelerin tümünün fedakârlık yapması gerektiğini söyleyerek BAE’nin “uzlaşmaz tavrını” eleştiriyor.

Abu Dhabi’nin gayri resmi sözcülerinden Dhahi Khalfan, “Zaman arkadaşlık ve kardeşlik değil kişisel çıkarlar zamanı” diyerek BAE’nin tavrını savundu.

Suudi Arabistanlılar da Khalfan’ın bu sözüne tepki gösterdi.

Riyad ve Abu Dhabi arasında hâlihazırda yaşanan gerginliğin Arap Baharı karşıtı ittifakı bozacağını söylemek için henüz çok erken.

Fakat bölgedeki rejimlerin birbirlerine küsmelerinin ve barışmalarının çoğunlukla rasyonel sebeplerden öte liderlerinin keyfine göre olduğu unutulmamalı.

Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bir noktada anlaşamazlar ve gerginliği tırmandıracak adımlar atmaya devam ederlerse bunun bölgesel yansımaları da olacaktır.

Kavganın ilk etkileri de muhtemelen Yemen’de görülecek.

Suudi Arabistan ve BAE’nin arasının açılması halinde Riyad’ın Arap Baharı karşıtı cepheden uzaklaşacağı ve dış politikada değişikliğe gideceği, Katar’a ve Türkiye’ye yaklaşacağı yönünde bir beklenti var.

Hamas liderlerinden Halid Meşal’in sürpriz bir şekilde el-Arabiya kanalında boy göstermesi de “Suudi Arabistan’ın yanlışlarından dönmesini arzu edenleri” heyecanlandırdı.

Daha çok temenni niteliğinde olan bu beklenti şu an için gerçekçi görünmüyor.

Riyad’ın Abu Dhabi’yle petrol üretimi ve benzeri konularda anlaşmazlığa düşmesi demokrasi ve Müslüman Kardeşler düşmanlığından vazgeçeceği anlamına gelmez.