O gece, Fuzuli’nin “Şeb-i yeldayı müneccim ve muvakkit ne bilir/ Müptelayı gama sor kim geceler kaç saat?” beytinde ifade edilen gam kadardı kahrımız. o kahrı bir kaç saat yaşamış aziz Türk Milleti muhteşem bir zaferi fert fert tarihe yazdı.

Minarelerden ezanlar taştı, salalar okundu. Ayetler eşliğinde, bayrağımızın gölgesinde yol aldık vatan ve hürriyet sevdasıyla!

Evet, o gece, ürkütücüydü, tüyler ürperticiydi her gelen bilgi. Bu cennet vatanın uğruna feda olma zamanıydı belki de.

Gam değil, uyup başkomutanın “meydanlara inin” çağrısına, ölürdük hep birlikte. Ve katılırdık sıkılan topraktan fışkıracak şüheda arasına!

Çünkü bizler, şiir hafızamıza “en güzel türküyü bir kurşun söyler” dizesini kazıyanlardık.

O gece dolarla satın alınmış, ömürlerini ikili oynamakla geçirmiş, ülkemizin ordusunda, istihbaratında, emniyetinde, okullarında ve daha pek çok kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş hain işgallerinin komut aldıkları kaynak, ülke sınırlarının dışındaydı, anladık!

MASUM VE İNANÇLI BİR MİLLETİN SAF AKLIYLA OYNAMAK

Siren sesleriyle yerle bir olan siyah beyaz bir şehrin içinden gülen(!) bir bebek doğurttukları malum gazetelerinin reklamını yaparken belli ki, adımızı aptala yazmışlardı. Masum ve inançlı bir milletin saf aklıyla oynamayı maharetten saydıkları kadar umutluydular ki, kör gözümüze parmak sokarak işgal planlarından haberdar ediyorlardı bizi. Öylesi kibirli bir inanıştı hainlerin tüm girişimleri.

Ama uzaktan kumanda ile kurgulanamayacağını yaşayarak öğreneceklerdi. Bu ülke sınırlarını namusu sayıp korumaya amade Türk Milletinin karşısına çıkınca alacaklardı boylarının ölçülerini. Ve kimseye yar olamadıkları bir kandırmacanın piyonu olarak şahsiyetsizlikleri “hain” unvanı ile kimliklendi. Kullanıldılar...

Kim bilir belki de; ABD, 40 yıldır beslediği, büyüttüğü FETÖ ve sonrasında PDY’den umduğu performansı tahsil edemeyeceğini ve bir habis ur gibi yakasına yapışmış Fetullah’tan deşifre olmasını sağlayarak kurtulmak diledi. Fakat madalyonun bir de öteki yüzü vardır ki, orada müthiş bir kahramanlık destanı resmedildi.

Kapitalist Siyonistler ve satılmış hainler ne kadar Erdoğan’lı bir Türkiye istemiyorlarsa ve hedeflerinde Reis-i Cumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın canına kast varsa, aynı nispetle onsuz bu vatanın akıbetini telaffuz etmekten imtina ederek Rabbe sığındık o gece!

Türkiye, Cumhuriyetin ilan edilişinin 94. Yılında muhteşem bir tazelenme yaşadı. Halk Reisini ve hükümet yetkililerini, fildişi kulelerden değil, yanı başında buldu, karşısında gördü, gece gündüz aralarında hissetti.

Cumhur, Reisinin haklı fakat saklı bir unvan olan “Başkomutan”lığını aşikar etti! Bizler böyle bir şeye teşebbüs etseydik bin bir türlü polemik içinde boğulurduk! Hakkı teslim eden bir milletimizin varlığına şahit olup onur duyduk!

Öte yandan Cumhuriyet tarihimizde ilk kez millet böylesine var kılındı. Devlet milletine, millet devletine ilk defa bu kadar yakındı!

MEL’UN VE MENFUR GİRİŞİMİ

Tam burada Cumhuriyet tanımına kısacık bakmakta fayda var:

“Cumhuriyet kelimesi Arapça kökten 18. yüzyılda Osmanlı Türkçesinde türetilmiş bir isimdir. Arapça cumhur kökü “bir araya toplanma, topluluk oluşturma”, bu kökten türeyen cumhür ise “cemiyet, toplum, kamu” anlamına gelir.”

Görüldüğü gibi, kökü Osmanlı olan bu millet, Hakk’a inancı ile hürriyet hakkına ve vatanına cesurca sahip çıktı. Halk bir Cumhur(n)iyet menkıbesini kahramanca tarihe yazdı!

Seçtiği vekillerin ölümüne bu vatana sahip çıkacaklarının teyidini söz ile değil, ahval ile aldı.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanımız Binali Yıldırım, Milletvekillerimiz, bu mel’un, bu menfur girişimi muhteşem bir irade ve dirayet ile yönetti.

“Ve halk olmadan devlet olmaz, devlet yoksa millet olmaz” hakikati bir kahramanlık menkıbesi olarak yaşayarak yazıldı!

Yeni nesil darbeleri bilmez diyorduk, öğrendiler ve paylarına düşeni aldılar ki, meydanlar genç seslerin tekbirleriyle inledi. Bu ülkede habis Fethullahçı Terör Örgütü deşifre oldu.

İşgal öncesi yeni neslin vatan türküsü var mıydı? Marşları bilirler miydi?

Bu kadar çok tekbir getirirler miydi bana meçhul.

Ancak tüm bunlara artık sahipler ve biz birbirimizin sesini işiterek her siyasi görüşten, her mezhepten, her yaştan kimselerle kenetlendik!

Türk askerine güven sarsıldı endişesi taşıyan annelerimiz, yavrularını büyütürken yavaş yavaş ihaneti izah ettiklerinde o masum korku kaybolup büyük bir güvene tebdil olacaktır inşallah!

 

Medyanın özgür olmadığı gerekçesi ile türlü tiyatral enstantanelere şahit oluyor, Sözcü, Cumhuriyet gibi gazeteler ve sosyal medyada yer alan FETÖ’ye gönülden bağlı müntesipler tarafından basının özgür olmadığına dair manipülasyonlarla uğraşıyorduk ki, CNN dahil basın özgürlüğünün şahını dünyaya kanıtladık!

251 ŞEHİT, 2 BİN 196 GAZİ

Aziz milletimiz, üzerine kurşun yağdıran hain işgalcilere tek kurşun sıkmadan, tanklar altında parçalanma pahasına gözünü kırpmadan yürüdü.

Elinin tersi ile kocaman bir tankın namlusunu ittirip yüreğini ortaya koydu.

Şehitlerimiz oldu. 251 can şimdi kutlu yolculuğa çıkarak aramızdan ayrıldı. Ruhları şad olsun! Yakınlarının ve milletimizin başı sağ olsun!

2 bin 196 gazimizin kanı bu vatanın hürriyeti için toprağa damladı! Günlerce, gecelerce boş kalmadı meydanlarımız, caddelerimiz hatta sokak araları.

Millet inançla, azimle, dilinde tekbir, elinde bayrakla meydanları al renge boyadı.

Her bir el, taşıdığı kutlu bayrağın kıymetinin farkındaydı ve o bayraklar bir araya gelerek yıldızların uçuştuğu bir zafer meşalesi gibi yandı.

O gece ve sonrasında milletiyle kader birliği yapan Reis-i Cumhurumuza, Başbakanımıza, Meclis başkanımıza, milletvekillerimize, ordumuzun asıl ve asil mensuplarına, Diyanet İşleri Başkanlığımıza, hassaten Türk milletine teşekkürü bir borç biliyoruz.

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi’nin 950’nci yıl dönümü. Bin yıla ramak kaldı.

Ve bu millet binyılın şafağına yüzyıllık bir tecrübeyi tazeleyerek uyandı. Direnişi ile diriliş yeminini sözle değil ahvali ile dünyaya haykırdı!

Evet, “15 Temmuz 2016” tarihi tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet prensibiyle Türk Cumhur(n)iyet’i tarihe ve hafızalara silinmez biçimde yazıldı!