“Burası çıkmaz sokak” dedi adam. Sonra sustu. Sustu ve en derin kelimelerle konuştu.

Makro ölçekte baktığınızda mikro ölçeğe, her çıkış bir çıkmaz, her çıkmaz da bir çıkış bana göre.

Ama bir yanlış var burada. Ben bakamam makro ölçekte. Zira mikro var oluşlarla meşhurum ben.

***

Bir çıkış mı yoksa çıkmaz mı olduğundan önce, nedir bu modern sanat? Neye karşılıktır insanın macerasında? Neden modern demişler bu sanata? Her ülkenin ulusal galerileri yanında neden modern sanat müzeleri vardır? Neden “Moma” bir mabettir Amerika’da? “İstanbul Modern” neyin yavrusudur ya da neyin sesi, soluğudur Şehriyarımızda?

Modern sanatın ne olduğundan önce şu “modern” ne demek ona bir gelirsek!

Türk Dil Kurumu’na göre, modern “çağcıl” (ne demekse) demek. Galat-ı meşhuruysa çağdaş.

Bir başka sözlükte, “Düşüncedeki açıklık, özgürlük, otoritelerden bağımsızlık ve en yeni, en son dile getirilmiş düşünceler üzerine bilgi anlamına gelen sıfat.”

Etimolojik kökenine bakarsak, Fransızca “moderne” (şimdiki zamana ait, asri) sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük, geç Latince “modernus” (adaba, usule uygun, ölçülü, zamana göre) sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince “modus” (tarz, ölçü, usul) sözcüğünden türetilmiştir.

Hemen hemen bütün anlamlar yeniliğe atıf yapıyor. Yani modern bir şeyden bahsediyorsanız yeni bir şeyden bahsediyorsunuz sözlüklere göre.

Bu tanımlardan yola çıkarsak karşımıza tuhaf bir manzara çıkıyor. Bu tuhaflığa göre bütün çağlar modern oluyor. Vitrivius’tan başlarsak, Giotto, Da Vinci, Mimar Sinan, Matrakçı Nasuh ya da Şeyh Hamdullah modern sanatçılar olarak arz-ı endam ediyor. Çünkü hepsi çağdaş (hatta çağlarının ilerisinde), hepsi yenilikçi isimler bunlar.

Buradan bakarsak, bu tanımlar nasıl kabul edilebilir? Kim Mimar Sinan’a modern olduğunu kabul ettirebilir yatağından kalkıp gelse? Ya da kim Da Vinci’ye, sen modern bir sanatçısın diyebilir? Bana kalırsa hiç kimse (Ama bana kimse bırakmıyor)!

Hasılı bu tanımlar epey sorunlu. Biz de geçelim o vakit modern sanata. Yoksa çıkamayız buradan. Sanatından önce “modern” kelimesi olur çıkmazımız.

Onursal sözlüğümüz (!) Vikipedi’ye göre, “sanatta modernizmin temelleri, ressamların dünyayı gördükleri gibi temsil etmeyi bırakmalarıyla atılmıştır. Temsil, temel sorun haline gelmiş; sanat kendi kendisini konu haline getirmeye başlamıştır. Sanat eleştirmeni Clement Greenberg de 1960’ta yazdığı ‘Modernist resim’ adlı makalesinde modernizmin özünün, disiplinlerin kendilerine has yöntemlerini, disiplinin kendisini eleştirmek için kullanmak olduğunu; bundaki amacın da o disiplini geliştirmek ve önemini artırmak olduğunu söyler.”

Modern sanatın hemen hemen bütün tanımları modern kelimesiyle özdeş anlamlar içerir. Ama bir fazlayla. Modern, asriliği ve yeniliği ifade ederken, modern sanat yeni olarak ortaya koyulan her şeyi eskitmeyi de içerir. Bu bağlamda bir yok etme makinasıdır modern sanat. Avant garde oluşu da bu yüzdendir. Nitekim her yeni akım, bir öncekine itirazdır modern sanatta. Her itiraz da bir sonraki itiraza sebep. Birbirini yok ederek var kılan akımlar bunlar. Hepsi birbirine düşman. Yine hepsi can ciğer kuzu sarması. Ortak özellikleriyse bütün kalıpları yıkmak. Alberti kurallarından altın orana, simetriden perspektife a priori kabulleri darmadağın etmek.

Özellikle Batı Yakasının hikayesi üzerinden konuşursak sanat, modernden önce ve modernden sonra diye rahatlıkla ikiye ayrılır. Antik Yunan’la (tarih orada ve onlarla başlıyormuş gibi) başlayan hikayelerinde hakim olan anlayış mimesisin (doğayı taklit) ömrü, 19. Yüzyıl’da son bulmuş ve modernin hikayesi sanki hiç bitmeyecekmiş gibi başlamıştır. Bu hikayeye göre artık standart kabul edilen ve herkesin uyma zorunluluğu olduğu kurallar yoktur. Ne klasik dilin, formu idealize eden oranları ne de Rönesans’ın merkezi ölçekli simetri anlayışı vardır artık. Konular kutsal olaylardan, kişiler kutsal figürlerden arındırılmıştır. Rengin önündeki engeller aldırılmış ve yeni renkler taşarcasına tuvallerde yerini almıştır. Bir yandan Picasso biçim devrimini gerçekleştirmiş, diğer yandan Fov’lar renk devrimini. Klasik kabul edilip hürmet görseler de, ne Da Vinci bir otoritedir sanatta ne Michelangelo. Aşılamayacak zirveler kalmamıştır ortada. Çünkü bir zirve anlayışı yoktur. Sanatın seyr-ü seferini ifade eden Nirvana’sı ya da Olemp’i yoktur. Değişim vardır, dönüşüm. Kafka’nın hamam böceği vardır ve bir sabah uyandığınızda yeni bir akımla her şey yerle bir olup dönüşmüştür sanatta. Duchamp kendince kırmıştır zincirleri, Dali kendince. Warhol zincir falan bırakmamıştır. Öyle ki sanat yoktur artık. Ün vardır. Şan ve şöhret. Şöhretin tadını çıkaran ilk isim Picasso olsa da, şöhreti sanat olarak icad eden adam Warhol’dur. Ona göre, “bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacaktır”. Öyle de olmuştur. Warhol sanatın geleceğini görmüş, kendisiyle de imza atmıştır.

Warhol sonrası çağdaş sanatın zamanıdır. Kavramsal, minimalist, etkileşimci sanat vs. Bir kısım uzmanlara göre modern bitmiş ve post modern başlamıştır. Bir kısım uzmanlara göre ise post modern de moderndir. Yeni kavram bir yanılsamadan ibarettir – Esasen ben de öyle düşünüyorum. Post modern olarak ifade edilen anlayışın modernin bir uzantısı ya da içinden çıkamadığı dar boğazı. Halk nezdinde ikisi arasında bir fark olmadığını ve moderne çağdaş, çağdaş olana da modern dediğini düşünürsek halk da böyle düşünüyor J(Kim takar halkı tabi(!))-

Gelelim modern sanat bir çıkış mı yoksa çıkmaz mı meselesine.

İddiası yenilik ve tanımı asrilik olan bir şeyin çıkmaz olarak tavsif edilmesi muhal bir durumdur. Nitekim Marshall Berman’da böyle düşünür. Marx’ın deyimiyle “katı olan her şeyin buharlaştığı” bir dünyada Berman, modernin bizlere verdiği “güç, serüven, coşku, gelişme, kendimizi ve dünyayı dönüştürme olanakları 21. Yüzyıl’ın modernizmini yaratacak görüş ve cesareti verebilir” der.

Der demesine ama haklı mıdır? Bütün değerleri yıkan ve bir medeniyeti medeniyet yapan yüksek standartları kabul etmeyen, buldozer gibi kadim kültürlerin üzerinden geçmiş modernin, kendini yenileyerek insanlığa yeni bir yol çizebilmesi mümkün müdür? İnsanlığı geçtim (çünkü ihtiyacı yok insanlığın modernin yeni açmazlarına) Batı Yakası denilen dünya için mümkün mü? Moderni doğuran Batı Medeniyetinin içine düştüğü darboğazdan çıkıp yeni bir şeyler üretmesi mümkün müdür? Çok övündüğü ve bir kırılmanın mucidi Manet’leri, Picasso’ları, Matisse’leri (Kandinsky’i yazmıyorum çünkü o bir Doğuludur bana göre) yeniden üretmesi mümkün müdür?

Mümkündür! Ama bunlar Batı’dan çıkmayacaktır. Batı artık bitmiştir. Kendini yeniden üretecek Arşimet noktalarını yitirmiş durumdadır. Modern denilen tecrübe, sanatıyla beraber bir kaosu armağan etmiştir insanlığa. Birçok sanatçı, bu kaostan çıkma adına sergilemiştir en iyi performanslarını. Kabul görmeleri bu yüzdendir. İyi şeyleri hatırlatmışlardır. Güzel şeylere davettir onların yaptığı. Başka türlüsünün mümkün olduğuna dair bir işaret. Ama bu modern olmakla ilgili değildir. Bilakis moderne karşı yapılmıştır (örnek Kandinsky). Onların da sonu gelmiştir. Bir tükenmişlik sendromudur, gelmiştir.

Batı sanatı tümüyle çıkmazdadır. Moderni taklit eden diğer toplumların sanatları da. Modern düşüncenin fişini çekip devam edilebilirliği ifade eden yüksek standartlara geri dönmedikçe ya da onları yeniden üretmedikçe çıkmaz günden güne derinleşecektir. Kendi geleneğine yaslanarak sanat yapmayan ve var olanları basamak olarak kullanıp yeni basamaklar icad etmeyen bütün sanatlar (sanatçılar) bu çıkmazlarda yok olup gidecektir.

İyisi mi şu modernden medet ummayı bırakalım artık. Zira onun kendine bile hayrı yok. Biz Şaman Davulu’ndan Divriği Taç Kapıları’na olan yolculuğa ve Yeşil Cami’nin çinilerinden Selimiye’nin kubbesine olan evrilmeye geri dönelim.

Baki selamlar!