Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki kâri nereden ne olacağı, kimin kim çıkacağı belli değil. Ama bütün bunların farkındayken de aynı hatalara düşmek insaf değil. “Aynı şeyleri yaparak başka neticeler beklemek ahmaklıktır” derler. Onun için belki de bin düşünmek bir yapmak ve farkında olmak lazım her şeyin.

Aslında bunları yazmayacaktım ben. Kendimi hazırlamıştım gündemden bulduğum ama çok da içime sinmeyen konulardan birine. Ama olmuyor, yapamıyorum. İçinde hep bir insan arıyorum bütün bugünden denen yığının arasında. Bulamayınca kendimi o son çıkışa atıyorum. Ve içimden geldiği gibi, olduğu gibi, canımın yandığı gibi hani ani bir şekilde acıya tepki verir gibi yazıyorum. İnsanı bulamayınca kendimi koyuyorum insan yerine. Belki de öyle denir buna.

Mesela bugün bir Nasreddin Hoca fıkrası okudum. Ha Nasreddin Hoca demişken de aklıma gelen bir şey var. Bizim bu Nasreddin Hoca’nın kim olduğu meçhul. Ama şöyle bir tevafuk da var bu meselede. Ahi Evren’in asıl adı Şeyh Nasuriddin Mahmud. Bilenler bilir ama bilmeyenler için söyleyeyim; Ahi Evren, on ikinci ve on üçüncü yüzyılda Anadolu’da Ahilik teşkilatını kuran adam. Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türkleri yani Türkmenleri etrafında topluyor ve o dönemin bozulan e bozuk düzenine ve hem de Moğolların her manadaki zulmüne karşı teşkilatlandırıyor. Ömrü bu toprakları vatan etmek için çırpınarak geçiyor. Hem tezgâhlarını kurup iş yapıyorlar hem dergâhlarını kurup aşk saçıyorlar ve hem de ellerine kılıç alıp yol açıyorlar.

Uzatmayayım, ömrü bu dava ile geçen Ahi Evren artık çok ileri yaşlarındayken o gün adı Gülşehir olan bugün Kırşehir denen yerde Moğollar ve elbette ki ihanet eden içimizdeki adamlar tarafından şehit ediliyor. Dergâhlarına tekkelerine el konuluyor, ahiler öldürülüyor ve hatta Ahi Evren’in ismi bile unutturulmaya çalışılıyor. Ama ne kadar zaman geçerse geçsin insanlar unutmuyor. Aralarında ve dillerden dile anlatıyorlar. Ahi Evren demeseler de Nasreddin Hoca diyorlar.

Doğrusunu elbette Allah bilir ama Ahi Evren’in “Letaif” yani bugünkü manasıyla “espriler” denebilecek bir kitabının olması Nasreddin Hoca ile ilgili anlatılanlardan öğrendiğimiz şekliyle aynı şehirlerde yaşamış olması açıkçası “olabilir” dedirtiyor insana.

Neyse fıkrayı anlatayım; malum Nasreddin Hoca eşeğine ters binermiş. Bir gün yine böyle ters bir şekilde eşeğinin üstünde oturmuş giderken yanına gelen bir adam “Hoca neden eşeğe ters bindin? Ne yapıyorsun böyle?” deyince “Düşman gelirse onu göreyim diye” cevap vermiş. Adam “E hoca, ya önden gelirse” deyince “Onu eşek de görür zaten” deyivermiş.