İttifaklarında HDP’nin “gizli özne” olduğu gerçeğini örtmeye çalışan muhalefetin vaziyeti gerçekten içler acısı. Öyle ki Tarkan’ın Türkçemizi katleden şarkısına dahi bel bağlamış durumdalar. “Geççek, gidçek” gibi tuhaf kelimelerle dolu şarkının sosyal medyaya düşmesinin üzerinden daha beş dakika bile geçmeden neredeyse tüm CHP’li yöneticilerin, milletvekillerinin, fonladıkları gazetecilerin büyük bir iştahla klibi paylaşması bunun en açık kanıtı.

TV 100’de katıldığım programda Meral Akşener’den HDP’liHüda Kaya’ya kadar pek çok muhalifin bu klibi “Cumhurbaşkanımızı kastederek” paylaşması karşısında “Belli ki CHP sipariş etmiş. 28 Şubat İttifakının milli marşı olmuş” deyince kıyamet koptu. Çok sayıda internet sitesi “Diriliş Postası Yazarı’ndan bomba iddia” diyerek sözlerimi haberleştirdi. Ne diyelim, “Türkçe özürlü oynak marşları” ittifaklarına hayırlı olsun.

BİR PROJE OLARAK TARKAN

Muhalefet bir süredir Athena Gökhan’dan, Cem Yılmaz’a; Fazıl Say’dan Recep İvedik Şahan’a kadar pek çok kişiyi adeta parti sözcüleri gibi kullanmaya çalışıyor. Onlar da bu durumdan pek rahatsız değil zaten. Oysa Yavuz Bingöl’den Orhan Gencebay’a, Mazhar Alanson’dan, Özdemir Erdoğan’a kadar pek çok sanatçı sadece bu koroya katılmadıkları için aynı çevreler tarafından türlü hakaretlere uğradılar.

Fakat Tarkan farklı: O zaten sahneye çıktığı ilk günden beri “bir projeydi”. Bu yüzden klip yayınlandığı anda “kalk borusunu işiten askerler” gibi hizaya dizilmelerini anlamak zor değil.

Vasat bir Türk Sanat Müziği solistinden önce pop star, sonra gençliğin idolü, nihayet Türkiye’nin mega starı üretmenin ardında daha ciddi bir toplum mühendisliği çalışması yatıyordu. Türkiye 90’lı yıllara kadar, tavırlarından dolayı eşcinsel kimliğini anladığı, ancak bunu kamuoyu önünde cinselliğiyle ifşa etmedikleri için görmezden gelmeyi tercih ettiği pek çok sanatçıyla muhatap olmuştu. Fakat iki erkeğin birlikte çırılçıplak poz verdiğine, uygunsuz hareketlerini uluorta sergilemekten çekinmediğine ilk defa Tarkan’la şahit oldu.

Türkiye’deki LGBT lobisinin “alıştırma, normalleştirme” çabalarının uygun bir aparatıydı Tarkan. Artık bu ahlak duvarının yıkılmasının üzerinden çok zaman geçtiği için anlamı kalmasa da, o dönemde toplumun kodlarında önemli bir kırılma yaşattığı gerçek.

CHP’NİN SANATÇIYLA İMTİHANI

Bir popçunun bu kadar politik bir figüre dönüştürülmesi sonrası kendisine yöneltilen eleştirileri CHP’nin “sanatçıya sahip çıkma” iddiasıyla göğüslemesi ise göz yaşartıyor. Fakat bu durum bize hiç de yabancı değil.

Bugün yere göğe sığdıramadıkları Nazım Hikmet’i “Tükürün” manşetiyle hedef tahtasına koyan kendileri değil miydi? Ülkenin en önemli şairlerinden birisini uyguladıkları baskıcı yönetim yüzünden Rusya’ya kaçırtan da, bugün fotoğraflarını, şiirlerini rozet gibi yakalarında taşıyanlar da aynı kişiler. Oysa vatan hasretiyle bu dünyaya veda eden Nazım Hikmet’i Türk vatandaşlığına 58 yıl sonra yeniden kabul eden Bakanlar Kurulu kararının altında “düşünce özgürlüğünün düşmanı” diyerek bühtanda bulundukları Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var.

Şimdi ellerinden düşürmedikleri “Kürk Mantolu Madonna”nın yazarı Sabahattin Ali’ye de hayatı zindan edenler aynı zihniyetin mensuplarıydılar. CHP döneminde eserlerini yasakladıkları Sabahattin Ali, baskılara dayanamayıp ülkeden kaçmak isterken başı taşla sopayla ezilerek hunharca öldürülmüştü.

Bir başkadır bu kafa. Diriyken nefret ettiğini, ölünce sever. Yeter ki, kendi propagandasına bir faydası olsun.