Eminim başlık birçok kişiye Fütürizmi çağrıştırmıştır. Fütürizm özetle “gelecekçilik” olarak tanımlanır. Bu tanım doğrudur elbet ama geleceğin mimarları fütüristler değildir, daha doğrusu benim kastettiğim onlar değildir.

Sanat kelimesine yüklenen anlam tarih boyunca evrim geçirmiştir. Bugün sanat kelimesinin çağrıştırdıklarıyla üç bin yıl öncesinde çağrıştırdıkları bambaşka şeylerdir. Belki de üç bin yıl önce sanat diye bir kelime bile yoktur. Arkaik çağlarda mağara duvarlarına bizon resimleri çizen insanlarla bugünün kavramsal sanat icracılarının yaptıkları, farklı saiklerin ürünüdür. Kimi sanat tarihçilerine göre aynı saiklerle hareket edilse de ben bundan kuşkuluyum. Bırakın mağaradaki bizon resimlerini, Ramses’in ya da Apollon’un heykelleri, hatta Da Vinci’nin Monalisa’sı bile bambaşka bir sanat algısının ürünleridir.

Ortak noktalar yok mudur? Elbette vardır. Ama bunlar, zannedildiği kadar fazla değildir.

Sanat bugün, ne Yunanlıların “Tekhne” ne de Romalıların “Ars” kavramıyla izah edilebilir. Bugünün sanatçısı sıra dışı bir yerde durur. Sanatçılar, tarih boyunca hep sıranın dışında olmuşlardır ama bugünkü kadar sıra dışı ve farklı misyonlarla donanmamışlardır. Bugünün sanatçısı, kavramlarla boğuşmaktadır artık. Sanatını ellerinden çok kelimeleriyle ortaya koymaktadır. Bir icracı değildir sadece. Aynı zamanda fikir adamıdır. Filozoftur. Devamlı kendini yenileyerek insanlığa bir şeyler söylemektedir. Atölyesinden dışarı çıkıp sosyal planda boy göstermekte hatta siyasete dahil olmaktadır. “Boyalı ellerinle boyundan büyük işlere kalkışma” cümlesini derdest edip sınırlanmış alanlardan taşmaktadır sanatçı.

Bu doğru mudur?

Yani sanatçıların sanattan daha fazlasında yer almaları mantıklı mıdır?

Burada buna girmeyeceğim. Zira konum bu değil. Ama böyle bir gerçek var. Ve bu gerçek neredeyse bütün dünyanın gerçeği bugün. Dünyanın her yerinde sanatçılar, atölye ve galerilerinden çıkıp farklı sahalarda boy göstermekte. -Bazen kukla bazen de asıl olarak- Boy göstermekle kalmayıp yön ve yol göstermekte. Çünkü sanat, yaşadığı evrimle sadece sanat olmaktan çıkmış durumda. Sanat aynı zamanda siyaset, aynı zamanda ticaret, aynı zamanda felsefe, aynı zamanda sosyoloji, aynı zamanda tarih hatta coğrafya bugün. Çok boyutlu bir var olma hatta katalizör görevi görmekte sanat. Sosyal olayların hızını arttırma ve hız kesme görevi görmekte. Bu özelliğiyle insanlığın geleceğini tayin etmede sanıldığından çok daha fazla rol almakta. Aslına bakarsanız bu durum geçmişte de böyleydi. Geçmişte de sanatçılar, insanların kaderlerinde rol oynamakta, onların geleceklerini biçimlendirmekteydiler. Bugünle aradaki fark yaygınlık alanıyla ilgili. Geçmişte sadece bir yemekhanenin duvarında olan resim (“İsa”nın “Son Akşam Yemeği”) bugün bütün dünyaya ulaşıp insanları etkilemektedir. Yine geçmişte sadece kendi toplumunun tanıdığı bir müzisyeni bugün herkes bilmekte ve söyledikleri dünyanın her yerinden insanları etkilemektedir.

Yukarıda da belirttiğim üzere, sanatçı kendi çağını etkilemekle kalmayıp gelecek çağı da inşa etmektedir. Sanatına dehasını katıp üslup ya da akım belirleyebilen sanatçılar için geçerli olan bu durum, değil geleceği inşa etmek, çağını bile anlamayan bu yüzden zamanına seslenebilmekten aciz sanatçıların için geçerli değildir. Geleceği inşa eden sanatçılara en iyi örneklerden bir Leonardo Da Vinci’dir. Bir diğeri Şeyh Hamdullah’tır. Dahası Matrakçı Nasuh’tur. Mimar Sinan’dır. Delacroix’tir. Picasso’dur. Bütün halinde Bauhasus ekolüdür. Hatta Andy Warholl’dur. Söylemlerini ya da yaptıklarını ister beğenelim isterse beğenmeyelim bu gerçektir. Dünün gerçeği yarının da gerçeği olacaktır. Çünkü insanın gelişim çizgisi de fıtratı da değişmemiştir. Dün Da Vinci ne yaptıysa bugün Andrey Tarkovsky onu yapmıştır. Sanatla ilgili anlayışların farklılığına rağmen doğurdukları etki hemen hemen aynıdır. Da Vinci, resimde karakteristiği olan Sfumato (dumanlı) tekniğini icad edip mükemmelleştirerek yepyeni bir şeye imza atmış ve Monalisa’yı hepimizin dağarcığına kazımıştır. Resimle yetinmeyip insan anatomisi ve oranlarıyla ilgilenerek Vitrivius Adamı’nı çizmiş ve kendisinden sonraki insanlara ilham kaynağı olmuştur. Daha da ileri giderek bugün bile sırrını çözmekte zorlandığımız hayal gücüyle silahlar ve uzay gemileri tasarlamıştır. İnsanoğluna yeni bir ufuk bağışlamıştır Da Vinci. Andrey Tarkovsky de sinemaya yeni bir soluk getirerek sinemanın başka türlü de yapılabileceğini göstermiş ve sinemanın sinemadan daha fazlası olduğunu insanlığa benimsetmiştir. Modern insanın yaşadığı çatışmalara ve girdiği insani/ahlaki bunalıma ışık tutarak geleceğin yüzyılına projeksiyon tutmuştur. Bununla da kalmamış insana geriye, aslına dön çağrısını yaparak içine düştüğü darboğazdan kurtulmanın reçetesini sunmuştur.

Aynı şeyi Matrakçı Nasuh “Tapografik Resim”i icad ederek yapmıştır.

“Kıbletü-l Küttab” Şeyh Hamdullah Nesih üslubunu mükemmelleştirerek yapmıştır.

Mimar Sinan, mimari ve mühendislikte yeni bir çağı başlatıp yüzyıllarca etkili olacak “Klasik Üslubu” belirleyerek yapmıştır. Bunu yaparkenki performansı kendinden sonraki bütün mimar ve mühendislere ilham olacak niteliktedir. Öyle ki önümüzde hala çözülememiş Sinan dosyaları (tektonikler) bulunmaktadır.

Delacroix bir resimle koca bir ihtilale vücut vermiş ve oluşturduğu vizyonla bugünün insan -bilhassa kadın- imajında belirleyici rol oynayarak yapmıştır. Hatta bir sanatçı olarak Delacroix, Osmanlı’ya karşı Moro’da başlayan Yunan isyanına destek vererek Fransa’da Osmanlı aleyhine kamuoyu oluşmasını sağlamıştır.

Picasso, biçimlerle oynayıp (Avignon’lu Kadınlar) resimde başka türlüsüne vücut vererek yapmıştır biçimsel devrimi. Bununla da kalmayıp bir sanatçının hayatının ne derece etkili olabileceğini bütün dünyaya göstermiştir.

Almanya’da bir sanatçı grubunun imzasını taşıyan “Bauhaus”, hem sanata hem de mimariye daha ekonomik ve ergonomik bir boyut getirerek yapmıştır bunu. Bugünün İkea’sının hatta bütün mobilya ve mimari anlayışımızın temellerini atmıştır Bauhaus.

Andy Warholl da sanatın fabrika ayarlarıyla oynayarak fabrika ürünlerinin de sanat olabileceğini göstererek yapmıştır bunu (Brilllo kutusu).

Hepsinin sanat algılarının farklı olmasına hatta düşman denilecek kültürlere sahip olmalarına rağmen onları bir ya da benzer yapan şey sanatın kendisidir. Sanatın özünde var olan arayıştır. Kendini yenileme özelliğidir. Hayatın kabuk değiştirerek kendini yenilemesi gibi sanat da devamlı kendini yeniler çünkü. Bunu yaparken de toplumun hep bir adım önündedir. Öncü rolündedir. Kuşatmayı yaran ve yeni yollar açan hükmündedir.

Bu yüzden sanatı da sanatçıyı da küçümsemeyi bırakın artık.

Baki selamlar.