“Bakın, internette yeni bir dil, yeni bir kültür oluştu, oluşuyor. Sosyal medyanın gücünü göz ardı edemeyiz. Başarılı olmak istiyorsak/galip gelmek istiyorsak bunu muhakkak dikkate almalıyız.”

Son birkaç yılda çok defa duyduğum, her defasında tüylerimi diken diken eden ifadeler…

Tüylerim diken diken oluyor; çünkü bunu söyleyen, bunun böyle olduğuna inanarak ve söylediğinin iyi bir şey olduğunu zannederek söylüyor.

“İnanma” kısmındaki sakatlık, bulundukları yeri fark edemeyişlerinde. Bunu söylerken o “internet-sosyal medya” dairesinin içinden konuşuyorlar.

Gezi’nin cafcaflı günlerinde sosyal medyada patlayan “Duran Adam” hadisesi üzerine şunları yazmıştım:

“‘Duran Adam, diye bir şey zuhur etti, gördünüz mü? Eğer aktif bir internet kullanıcısıysanız mutlaka görmüşsünüzdür. İnternetiniz yok; ama televizyonda haber kanallarını takip ediyorsanız belki görmüşsünüzdür. Bir de annenize babanıza sorun mesela, ‘Duran Adam’ı gördün mü?’ deyin. ‘Hayır’ cevabı aldığınızda istediğiniz kadar ‘İnternet bu olayla yıkılıyor’ diye yakının; nafile. Çünkü internetle münasebeti olmayan, haberleri adet üzere akşam 8’de klasik TV kanallarından takip eden, işinde gücünde (yani Türkiye’nin kahir ekseriyetine mensup) kimseler onlar. Pek önemli bir fark daha var aramızda: ‘Dünya sathında 1 aylığına elektrikler gitse ne olur?’ diye bir soru sorulduğunda, anne ve babalarımızın bu soruya verecek cevapları var, bizim yok.”

Sürekli Twitter’daysanız, herkesin de sürekli Twitter’da olduğunu zannedersiniz. Bir arkadaşınızı orada görmemeye başlarsanız bir süre sonra o arkadaşın varlığını bile unutabilirsiniz. Oysaki o vardır; ama internette değildir. Belki de elektrikleri yoktur, kim bilir!

Evet, işin şu tarafı var: Kısa bir süre sonra “sosyal medyanın farkında olan” bizler de anne babalarımızın yaşlarına geleceğiz. Bu sefer “Türkiye’nin kahir ekseriyetini” biz oluşturacağız. Biz karar vereceğiz, biz yöneteceğiz, biz etkili olacağız. Yani sosyal medyanın gücünden bahseden arkadaşların “inanma” noktasındaki sakatlık kendiliğinden tedavi edilmiş olacak; fakat sosyal medyadaki kültürü dikkate alarak hareket etmenin “iyi bir şey olduğunu zannetmelerindeki” sakatlık, bugün de yarın da tedavi edilemez bir sakatlık.

“Sosyal medyadaki kültür”, adı üstünde sosyal medyada başlar ve biter. Bir delikanlı, Gazze’nin abluka ve ambargo altında olduğunu sosyal medyadan öğrenir ve bunu protesto etmek ister. “Profil fotosunu” değiştirir, “bio’suna” bir iki slogan yazar. Hepsi bu. Kitaplar, gazeteler, filmler şöyle dursun; eğer birileri sosyal medyada yazmamışsa elinin altındaki internette yeni bir sayfa açıp “abluka” ve “ambargo” terimlerinin farkını öğrenmek aklına gelmez. Gazze meselesi ne zaman başlamış, merak etmez. “Gazze şeridi” ifadesini hiç duymamış, duymayacak bile olabilir.

Sadece tarihçilerin ya da gazetecilerin bilmesi gereken teferruatlı şeylerden bahsetmiyorum. Bugün bir tek Gazze meselesinin değil, dünya sathındaki neredeyse bütün siyasi krizlerin temelinde yatan bir neden olarak sayabileceğimiz İsrail sorunundan bahsediyorum. 1948’den bahsediyorum. O eriyip giden Filistin haritasını gördükleri halde 1968 sınırlarının ne olduğunu bilmemelerinden bahsediyorum.

Sosyal medya kültürünün numunelerini televizyonlarda görmeye başladık. Birtakım genç gazeteciler önünü arkasını bilmeden, sosyal medyada atılan sloganlara sarılıp fikir beyan ediyorlar (“Twitter fenomeni bilmem kim bugün demiş ki…” diyerek söze başlayanını bile gördüm.) Sayıları yavaş yavaş artıyor ve (yukarıdaki) kısa bir süre sonra şurada burada gördüğümüz gazeteciler hep böyleleri olacak. Yani sosyal medyada ne konuşuluyorsa gündemde de o olacak. Yani gündem, sosyal medyada konuşulanlara göre şekillenecek. Yani pek kolay manipüle edilebilen sosyal medya, gündemin de pek kolay manipüle edilebilmesine neden olacak. Bugün günlük hayattaki pek az meselemizle örtüşen gündem, yarın günlük hayattaki tüm meselelerimizi belirleyebilecek.

“Ama müspet yönde kullanırsak sosyal medya da müspet bir aygıta…” diye başlamayın; bozuşuruz. Tüm kontrolü elimizde olan televizyonda bile berbat imtihan verdik, veriyoruz; hiçbir yerinden tutamadığımız sanal alemde neyi müspet yönde kullanabileceğiz!