ABD’nin AB’yi gözden çıkarıp Rusya ile yakınlaşması ne anlama geliyor diye insan sormaktan kendini alamıyor.
Birinci neden kuşkusuz Trump’ın, daha fazla para harcamadan Ukrayna’yı Rusya ile birlikte paylaşmak istemesidir. Biden’ın aksine Trump, Soğuk Savaş zamanlarından kalma politikalar izlememektedir. Trump, ne Putin’i şeytanlaştırmak derdinde ne de Avrupa’nın hamiliğini üstlenmek niyetindedir. Böylece Trump ABD’si ne kazanmayı umuyor? Bana kalırsa Trump, Ukrayna’yı Putin ile paylaşarak hem zararını tazminin çok ötesinde Ukrayna’nın petrol, gaz ve mineralini sömürerek kazanca geçmek hem de Çin ile Rusya’nın arasını açarak bir taşla pek çok kuş vurmak istiyor. En önemlisi, Rusya’yı kendi tarafına çekerek BRICS ve ABD karşıtlığında vücut bulmuş Şangay İşbirliği Örgütü gibi oluşumlara da zarar vermeyi amaçlamaktadır. BRICS’in 2024 yılında kendi para birimini oluşturma kararı alması, en son katıldığım Lahey’deki toplantıda katılımcılar tarafından çok gerçekçi bulunmasa da bence Washington’ı son derece telaşlandırmıştır.
Trump yönetimi şimdiden düğmeye basarak Trump’ın da dediği gibi önceki “Aptal Başkan’ın” tam aksini yapıp Putin ile anlaşma yoluna gitmiş ve dünyayı dumura uğratmıştır. Rusya’yla Ukrayna üzerinden anlaşarak Putin’i Çin’den uzaklaştırma politikası işe yarar mı, pek emin değilim. Ancak bir şeyden eminim ki; Türkiye’nin özellikle AB’nin nezdindeki önemi roket hızıyla artmaktadır. Yakın gelecekte, Ukrayna Büyükelçisi’nin paylaştığı resimdeki Erdoğan’ın tuttuğu şemsiyenin altına Zelenskiy’nin yanı sıra başka liderler de girmek isteyecektir. Zira hâlihazırdaki sistemde büyük bir lidersizlik sorunu yaşanmakta ve güç boşluğu bir türlü kapanmamaktadır. Bu resimde Türkiye, bir de terörü yenerse özellikle bölgesinde en önemli ülke hâline gelecektir.
Son beş ay içinde inanılmaz hızda gelişmeler oldu ve nihayetinde Kandil, “Öcalan’ın çağrısına uyuyoruz, ateşkes ilan ediyoruz.” dedi. Washington’da SDG'nin düzenlediği bir konferansa internet üzerinden katılan Mazlum Abdi, her ne kadar Öcalan'ın silah bırakma çağrısının SDG'yi içermediğini vurgulamışsa da yapılan çağrı Suriye’deki dinamikleri de kökünden etkileyecektir. Eğer dışarıdan birileri çomak sokmaz ise Türkiye’de başlayan silah bırakma ve terörsüz sürecin Suriye’ye de barış ve istikrar getireceğine dair hiçbir kuşku yoktur. Yeter ki İsrail ve İran bölgesel düzeyde, ABD ve Rusya ise küresel düzlemde PKK ve türevlerini kullanmaktan vazgeçsin.
Silah bırakma ve ateşkes süreci ile Türkiye’nin terörsüz bir ülke hâline gelmesi Almanya Yeşiller Milletvekili Lucks’ın da belirttiği gibi en çok Türkiye-Almanya ilişkilerini kurtaracaktır; Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’un dile getirdiği gibi Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlatacaktır. Bunca diplomasi dilinden yoksun, tamamen para ve çıkara dayalı diyaloglar ABD’nin oval ofisinin saygınlığını hızla tüketirken Türkiye; diplomasisi ve barışı önceleyen yumuşak gücüyle göz doldurmaktadır. Ama ne var ki Türkiye’nin; ABD ve Rusya ile dengeleri gözeterek süreçleri idare etmesi gerekliliği de kaçınılmazdır.
Son söz olarak, 40 yılı deviren akademik yaşamımda gözlemlediğim en önemli şey şuydu; çok muhteşem bir tahsiliniz olsa da eğer Mevlâna’nın hiçlik felsefesini bir kere bile okumamışsanız ve kibrinizin içinde güç zehirlenmesine uğramışsanız, bunun mutlaka size bir maliyeti oluyor ve burnunuz yerlere sürüm sürüm sürtülüyor. İster profesör olun, ister CEO olun, ister dünyanın lideri olun fark etmez; kibrin hasmı Allah’tır. Tüm okuyucularıma mübarek bir Ramazan ayı diliyorum.