Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur…

-Necip Fazıl-

Zaman bize çok şey öğretti kâri. Çok şey kazandırdı ve çok şey kaybettirdi. Lakin bence tam da şimdi, eskiden yaptığımız gibi vakti kuşanıp cenk meydanına çıkmak lazım. Zira unutma, bir kez büyük olabilmiş milletler ilelebet küçük kalmazlar.

Birileri rahat olsun diye bazılarını rahatsız etmek lazım artık. Söylemek, konuşmak, anlatmak, yazmak lazım… Zira bence yazmak denen halin de bir zekâtı vardır ve o da hakikati yazmaktır. Yoksa Hak’tan gayri birinin emrinde olan kalem, birinin menfaati için söyleyen dil, birinin çıkarı için gidilen yol bile bence günaha götürür. Bir derdi olmalıdır kanaatimce bu diyarlarda yaşayan herkesin. Hem de öyle bir dert ki ciğerini yaksın, öyle bir dert ki uykularını kaçırsın, öyle bir dert ki gülerken bile bir hançer olsun tebessümünde. Tam öyle bir dert…

Zira on beş temmuz gününden sonra bu topraklarda yaşayan hiç kimse bir gün öncesinde olduğu kişi değil artık. Öyle olmamalı yani. Öyle kalmamalı. Şunu anlamalı, idrak etmeli ve bilmeli ki omuzlarında daha evvelinde de var olan ama belki de farkında olmadığı yük artık misliyle fazlasıdır.

Cânım kâri, hiçbirimiz artık eski biz değiliz. Her birimizin vazifesi vardır artık. Ama istisnasız hepimizin… Evinde evladını büyüten ananın da, bir yerlerde ekmek parası için gerekse sırtında yük taşıyıp da çalışan babanın da, kardeşlerinin elinden tutan ağabeyin, bir kenarda oturan ablanın da… Esnafının, çobanının, öğretmeninin, şoförünün, hepsinin ve hepimizin çok büyük bir vazifesi var artık. Aslında daha önce de vardı bu. Çok önceleri de vardı. Lakin bizi belki de bu feramuş uykusundan uyandıracak asırlar lazımdı ve geçti onlar. Uyandık. Kötü bir kâbusla da olsa o temmuz akşamında bizi yıllardır yatırmaya çalıştıkları o uykudan uyandık. Ve sakın uyumayı ölmek zannetme. Ölmedik ha!

Ve şimdi tek tek, fert fert anlatacaklarımız var bizim. Dünyaya söyleyeceklerimiz var. Karşısında duracaklarımız, yanında olacaklarımız, elini kıracaklarımız ve elinden tutacaklarımız var. Ölü toprağı atılan bedenlerimizi çırpıp, gözlerimizin önüne kapatılan perdeleri yırtıp ve bir kenara atıp yıllardır anlatılan masalları yan yana, omuz omuza, kararlı ve gururlu yürümektir şimdi vazifemiz.

Ve susarsak şayet, durmazsak zalimin karşısında, mazlumun yanında olmazsak, haine hesap sormazsak, vatan diye bir sevdaya tutulmazsak mahşer gününde nasıl bakacağız bu “cennet vatan” için canını tereddütsüz verenlerin yüzüne, ecdadın karşısında nasıl duracak ve nasıl affolunacağız? Vebali var. Ve artık kimsenin “bilmiyordum” demeye ne hakkı ne de oluru var.

Ezcümle sen artık eski sen değilsin kâri. Hiç birimiz artık eski biz değiliz. Değişmedik yalnızca aslımızı hatırladık, perdeleri kaldırdık gözlerimizden ve kâbuslu bir uykudan uyandık. Şimdi yükümüz daha ağır, yolumuz daha uzun, düşman daha güçlü… Ama yine de ve elbette Allah Kerim…