İnsanlar, beynin sadece vücudun yüzde 2'sini kapladığı gerçeğiyle yüzleştiklerinde, bu yüzde 2 ile neler yapılabileceği merak edilmeye başlandı. Evet beynimiz, vücudumuzun yüzde 2'sini kaplasa da hayatımızın geri kalan yüzde 98'ini de yönetiyordu. Durun, bu ne demek?

Bu, beynimizin gerçek bir iş makinesi olduğu anlamına gelir. Ne düşünürsek o oluruz. Nasıl hissedersek onu yaşarız. Yani beynimiz, aslında başımızın üstünde özel bir VIP alanına sahip gibi düşünülebilir. İşte bu yüzden ona saygı duymalıyız. İşte tam da bu noktada, bu saygı duyma meselesini biraz açmamız gerekiyor...

Zihin sağlığımıza biraz daha özen göstermek için beynimize teşekkür notları bırakabilir miyiz? "Ey beynim, bugün harika iş çıkardın, teşekkür ederim!" Elbette bunu yapabiliriz veya belki de her sabah beynimize kahvaltıda bir dilim neşe ve bir fincan motivasyon sunabiliriz. Beynimizin, kendisine bakmamıza ve onunla ilgilenmemize mutlaka ihtiyacı var!

Peki, toplumsal olaylara bütüncül bir yaklaşım getirebilir miyiz? İşte burası daha da eğlenceli olabilir. Örneğin, bir politikacı bir karar aldığında, beyninizin bu kararı nasıl karşılayacağını ve sonuçlarını nasıl kabul etmesi gerektiğini düşünün! Belki de politikacıların, beyin bakımını yaptığı bir dünya hayal edebiliriz. Kamu hizmeti sunan beyin sağlığı klinikleri neden olmasın?

Unutmamak gerekir ki beyin sağlığı ve toplumsal olaylar arasındaki bağlantı, deyim yerindeyse tek yönlü bir sokaktan ibaret değil. Bir insanın zihinsel sağlığı ile toplumsal olaylar arasında bağlantı olduğunu kabul etmek, her iki yönde de bir etkileşim olduğunun fark edilmesiyle başlar. Beyin sağlığı, çevremizdeki toplumsal dinamiklerden etkilenebilirken aynı zamanda bireylerin zihinsel sağlığı da toplumun genel durumundan etkilenebilir.

Peki bireylerin zihinsel sağlığı, toplumsal olaylar tarafından nasıl etkilenebilir? İnsanlar, yaşadıkları toplumun değerlerine, normlarına ve beklentilerine uyum sağlamak zorunda hissedebilirler. Bu, kişisel kimlikleri ile toplumun beklentileri arasında bir denge kurma çabası gerektirir. Örneğin, bir kişi marjinal bir yaşam tarzını benimsemişse ve toplumun bu tarza olumsuz tepki verdiğini görüyorsa bu durum zihinsel sağlık üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.

Özellikle toplumsal gerilimler, siyasi çalkantılar veya ekonomik zorluklar bireylerin stres seviyelerini artırabilir ve bu da zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Ayrıca, toplumsal adaletsizlik veya ayrımcılık gibi sorunlar da toplumdaki fertlerin zihinsel sağlığını olumsuz etkileyebilir. Şunu aklımızdan çıkarmamalıyız ki, kin ve nefret bizi hiçbir zaman bir adım öteye dahi götürmeyecek. Farklı olana karşı kin ve nefreti sırtımızda koca bir yük gibi geleceğe taşımayalım!