Üç gün sonra, “15 Temmuz 2016’nın” 4. yıl dönümü. Yani dini ve milli değerleri kamuflaj olarak kullanarak, devlet ve toplum içinde bir canavara dönüşen FETÖ’nün devleti ele geçirmek üzere giriştiği “başarısız darbe girişiminin” üzerinden kocaman dört yıl geçti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1960’lardan sonra yaşadığı darbeler ve darbe teşebbüslerinden sonra en fazla bir-iki yıl içinde hayatın normale döndüğü hatırlanırsa, başarısız olan bu darbe girişiminin üzerinden dört yıl geçmiş olmasına rağmen hala aynı havanın, operasyonların, tutuklamaların ve tedirginliklerin devam etmesi 15 Temmuz’un farklılığını ve önemini gözler önüne sermektedir.

Türkiye tarihinde ilk defa din/tasavvuf kamuflajlı,”dışarıdan güdümlü” örgütsel bir yapının devleti ele geçirmek için giriştiği “15 Temmuz darbe girişiminin” üzerinden epey zaman geçtiğinden, devleti yönetenler tarafından bu durumun geniş perspektifli, azami ciddiyet içinde her yönü ile muhasebesinin yapılmış olduğunu umuyoruz.Bizlerin vatandaş olarak cevap aramaya çalıştığı şu sorulara, sorumluluk mevkiindeki erkan-ı devletin de cevaplar bulmaya çalıştığını düşünüyoruz:

Türk devletler tarihinde tarikat/cemaat, fikri ve ideolojik grupların hiçbir zaman bürokraside ve resmi yelpaze içinde “sadece mensubiyetten dolayı” yer edinmesine imkan verilmemişken, “Türkiye’nin son 70 yılında” bu yapının devlet içinde nasıl kümelendiği,

Türk devletlerinin tamamında söz konusu bu tarz yapılanmalar sürekli takip ve gözetim altında tutulurken, tarikat ve cemaat liderlerinin seyahatleri bile izne bağlıyken, toplumu etkileyen ve peşinden sürükleyen bu yapının neden denetimden uzak kaldığı.

Bu bağlamda, kitleleri peşinden sürükleyen FETÖ liderinin 1999 yılında Türkiye’yi terk etmesine nasıl göz yumulduğu,

Türk devletler tarihinde, tarikat, cemaat ve benzeri yapıların mal varlığı edinmelerinin önüne geçilirken, FETÖ’nün devasa maddi varlığa nasıl sahip olduğu, bu gücü ile siyaseti ve sosyal hayatı kontrol etme yarışına nasıl girdiği,

Geçmiş dönemlerde tekke ve zaviyelerde dünya kelamı konuşulmazken, bu yerler bir lokma ve bir hırkaya kanaat eden” insanların yer aldığı mekanlar olarak bilinirken, aynı zemini istismar ederek büyüyen FETÖ’nün bir zamanlar makam-mansıpları paylaşan,siyaseti etkileyen bir güç haline nasıl geldiği, bu yapının büyümesine imkan mı verildiği yoksa ihmal mi gösterildiği,

Osmanlı devleti dahil tüm Türk devletlerinde, bürokraside görev almada tarikat/cemaat mensubiyeti değil, liyakat ve başarı aranırken, bu yapının palazlandırıldığı dönemlerde başarı ve liyakatten ziyade söz konusu “bu yapıya müntesipliğin” atanma ve yükselme için yeterli oluşuna devletin nasıl göz yumduğu,

FETÖ ve benzeri yapılar, devletin hücrelerine kadar teşkilatlanırken, sorumluluk makamında olanların bu durumun nasıl farkına varamadıkları,

Türk toplumunu derinden sarsan ve açtığı yaraların kolayca kapanması imkânı olmayan FETÖ’ye benzer yapılanmaların bir daha hayat bulmaması için, devletin neler yapması gerektiği,

Türkiye’yi tarihte görülmedik bir sosyal huzursuzluğa sürükleyen bu örgütün, devlet içinde yapılanması ve “farklı kılıklara girerek” varlığını hala devam ettiriyor olması nedeniyle, beyni zorlayan sorular çoktur.

Bu konuya devam edeceğiz.

Not: Bu yazıyı hazırlarken Ayasofya’nın camiye çevrildiği haberi geldi. Hayırlı olsun.