Bazılarına bir şeyleri anlatmak çok zor kâri. Israrla anlamak istemiyorlar. Ya da belki de gerçek anlamda anlayamıyorlar. Kalplerine mühür vurulduğunu zaten biliyoruz da beyinlerine, zihinlerine de mühür vurulmuş ya da akıllarını kiraya verdikleri “üstatları” neyi anla diyorsa sadece o kadarını anlayabiliyorlar. Onun için ahmağa anlatır gibi anlatacağım.

Biz bu topraklara şehirler almaya, zengin olmaya, mal bulmaya, kuru bir kavgaya gelmedik. Biz, bu topraklara ardımızda canlar bırakıp geldik. Biz bu topraklara ardımızda analar, babalar, bacılar ve yârlar bırakıp geldik. Ardımızda dünyayı bırakıp geldik buralara. Terk ederek geldik.

İlahi muştu ecdadın gönüllerine düştüğü günden beri bir an olsun atlarını dinlendirmediler bir dağ başında. Zira durulmazdı. Cihan yanarken, gönüller kavrulurken ve küffar saldırırken durulmazdı. İslam nuru gönüllerine dolup, sancağı ellerinde tuttuklarından beri vazife bizimdir diye inandılar ve düştüler yollara. Onlar yoldan mesuldü menzilden değil. Menzile varmak nasip işi lakin yola çıkmak niyet işiydi. Niyetlerini sağlam tutup yola düştüler. Hz. Peygamber efendimizin işaret ettiği, yol gösterdiği davaya nefer olmak için evvela kendilerini terk ettiler. Yaşamak için değil yaşatmak için ve gerekirse bu yolda ölmek için geldiler.

Ata toprağından çıkıp da Malazgirt’ten girdiğimiz ve ötelere, çok daha ötelere yürümek için ilk menzildir diye inanıp bildiğimiz bu topraklar bize vatan olmazsa zalime mekân olacak. Mazlumun âhı âlemi tutacak. Her ne denli bir yurt bulmaya geldik dedikse de biz buralara bir yurt bulmaya değil, kalmaya değil gitmeye geldik. Buralara Allah’ın mührünü vurup daha ötelere at koşturmaya geldik. Lakin evvela buraları vatan etmeye geldik biz.

“Bizim gayemiz menzile varmak değil, bizim maksadımız bu yolda olmaktır. Yolun sonu yoktur, yolculuk ölene kadardır. Ne vakit son nefes verilir ve ne vakit can tenden uçar işte o vakit yol biter, sancak sonrakine teslim edilir. Âlemi bir uçtan bir uca dolaşmadan yol bitmez” dediler.

Bizim şimdi üzerinde yaşadığımız toprakları yurt bildiler, can verdiler, gönül verdiler.

Düşman kimdir biliriz. Biliriz ama hain kimdir? İşte onu bilmek zor iştir. O yüzden bu ahir zamanda temkinli olmak gerek.

Ve buralara bir dava için gelen ecdadın dediğini mıh gibi çakmak gerek zihnimize;

“Gayri ya öleceğiz ya olacağız. Lakin bilin ki ölsek de yok olmayacağız. Zira ölmek kaybetmek demek değildir. Biz gibiler ölür lakin zafer kazanırlar. Dik duracağız, eğilmeyeceğiz, vazgeçmeyeceğiz. Zira vazgeçmek kaybetmektir.”