Başörtülü hanımefendiler; ne kadar kıymetli, ne kadar değerli, ne kadar önemli kişilermiş. (Gerçi nasıl kıymetli olmasınlar ki Allah’ın ayetini başlarına tac etmişler.) Başörtüsü; ne kadar mühim, ne kadar kayda değer, ne kadar yüce bir şeymiş. Eğer bu kadar önemli olmasaydı geçmişte koskocaman(!) devlet adamları, koskocaman(!) üniversite rektörleri, koskocaman(!) emniyet yetkilileri, koskocaman(!) iş adamları, koskocaman(!) basın mensupları vb. kişiler tüm işini gücünü bırakıp başörtüsü düşmanlığına, başörtülü avına çıkar mıydı? Yıllarını verir miydi bu kişiler başörtülüleri hayatın dışına itmek, başörtüsünü Müslüman kadınların başından çıkarabilmek için. Başörtüsünü Müslüman hanımefendilerin başından çıkaramadı o meymenetsizler ama başörtüsü onları baştan çıkardı, insanlıklarından çıkardı, şirazeden çıkardı, iyice yoldan çıkardı.

Başörtüsü; inancı gereği onunla başını örtüp Kur’an-ı Kerim’in ayetini başına tac eden Müslüman hanımefendileri yüceltirken aklını, vicdanını, insafını örtenleri alçalttıkça alçaltıyor. Gün geçmiyor ki başörtülü hanımefendiler ve başörtü ile ilgili bir kokonanın, bir muşmula suratlı dangalağın küçümseyici, aşağılayıcı, kışkırtıcı, saldırgan bir açıklamasına şahit olmayalım. İçlerindeki pislik sözlerine vuruyor, içlerindeki melanet yüzlerine vuruyor, içlerindeki haset çatır çatır çatlatıyor insanlıktan nasipdar olamamış kokonaları ve muşmula suratlı dangalakları. Son yıllarda başörtülüler sosyal hayatta biraz rahat nefes aldıkça bunların nefesi kesiliyor. Kamusal alanda başörtülüler var oldukça onlara dar geliyor kamu alanlar…

Eşitlikten, özgürlükten, haktan, adaletten, demokrasiden bahsedenler; mesele başörtüsü ve başörtülüler olduğunda unutuyorlar tüm bunları. Kutsal kabul ettikleri, görünürde âdeta taptıkları bu kavramları; mesele başörtüsü ve başörtülüler olduğunda helvadan put yapıp daha sonra acıkınca yiyen putperestler gibi yiyorlar bu ikiyüzlüler.

Sanatın ruhu incelterek insanı hassaslaştırdığını, insani değerleri pekiştirdiğini, insanı daha insan yaptığını düşünürüz değil mi? Ama bakıyorsunuz mesele başörtüsü ve başörtülüler olunca sanatçı geçinen bazı soytarılarda ne sanatçılık ne sanatçı ruhu ne insanlık kalıyor. Gidip misafir olduğu, ekmeğini yiyip suyunu içtiği insanları aşağılayacak kadar aşağılık bir karaktere bürünebiliyor. Sonra da gelen tepkiler üzerine özür dileyip günah çıkarmaya çalışıyor. Ne kadar samimiyetsiz, ne kadar sığ, ne kadar iticisin bir bilsen… Velev ki samimi ol özründe, rüzgâr özür dilese de dal kırıldı bir kere…

Hukuk adamının da hak ve hukuk konusunda daha hassas olmasını, hakka ve hukuka riayet etme konusunda çok titiz olmasını bekleriz değil mi? Ama bakıyorsunuz mesele başörtüsü ve başörtülüler olunca hukuku ilk çiğneyen, Hakk’ı ve hakkaniyeti ilk unutan hukukçu geçinen bazı zerzevat oluyor. Başörtülülerin hâkim, savcı olamayacağını savunuyor; başörtülülerin böyle bir hakkı olmadığına inandırmaya çalışıyor hepimizi. Okullarda başörtüsü serbestliği getiren genelgenin iptali için de Danıştay’a dava açmıştı hatta oğlunu da alet etmişti açtığı davaya bu şahıs. Aslında elinden gelse özelde Müslüman başörtülü hanımefendilere, genelde tüm Müslümanlara yaşama hakkı tanımayacak da…

Ama geçti sizin hükümran olduğunuz, kafanıza göre asıp kestiğiniz dönemler. Şimdi yeni Türkiye’ye alışacaksınız; sindireceksiniz bazı şeyleri, zor geliyorsa maden suyu iyi gelir. Biz Müslümanlar, bugünler için çok sabrettik. Ne diyordu rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız: “Müslüman, Hakk’ın hâkimiyeti için motor, şerrin yok olması için fren olma görevlisidir.” Biz, yıllarca tam da bunu yaptık. Ülkemizin bu seviyeye gelmesi için motor görevini üstlendik, sizin gibi şerlere de fren olduk yıllarca. Kala kala kelaynak kuşu gibi bir avuç kaldınız, yakında nesliniz tükenecek inşallah…

Sözün özü: Başörtüsü başları örttüğü zaman sorun değil de akıl ve vicdanları örttüğünde insanlık için çok büyük bir problem azizim…