Ülkemizde evlilik, her zaman için desteklenen kurum olagelmiştir. Evlenene ve ev kurana yardımda insanların yarıştığını birçoğumuz gözlemlemişizdir. Özellikle milenyumdan sonra nüfusa göre azalan evlilik sayısına ters orantılı bir şekilde boşanmalar da artmaktadır. Son yıllardaki istatistiki veriler hepimiz için ürkütücü boyutlardadır.
Bugünkü gazetemizin bize ayrılan kısmında güncel siyasetten (partiler, seçim hazırlıkları) birazcık uzaklaşarak günlük yaşantımızın, siyasetimizin, hayatımızın ve hatta geleceğimizin belirleyicisi konumunda olan yuva (evlilik) hakkındaki istatistiklere dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
TUİK’in verilerine göre; 600 bin civarındaki toplam evlilik sayısından 2013 yılında 125 bin 305 çift boşanmış iken 2014 yılında bu sayı 130 bin 913 sayısına yükselmiştir. Yine istatistiksel bilgilere göre boşanmaların aşağı yukarı %40’ı ilk 5 yıl içerisinde gerçekleşmektedir.
İstatistikî bilgilere kabaca bakan herkesin illa ki kendi veçhesiyle yapacağı değerlendirmeler vardır. Ne kadar farklı taraflarda durulursa durulsun, ne kadar farklı taraflardan bakılırsa bakılsın tek bir gerçek var o da aile huzuru eksilmesinden kaynaklı mutsuzlaşan toplum. Aslında istatistikî verilerde geçen 130 binden fazla çiftin mutsuzluğu ile bitmiyor vakıa. Varsa çocukları, erkeğin ailesi, kadının ailesi ve dahi ikinci kuşak çevre. Mezkur sayı en az 5 katı.
Tanışıklıkların hızlanması, irtibatların hızlanması, bilgi ve duygu alış-verişinin hızlanması boşanmalardaki hızı da etkiliyor. Günlerce, haftalarca belki aylarca beklenen bir mektuptaki muhabbet, iki saniye içinde karşı tarafa iletilen kısa mesajda bulunamıyor. Miske batırılmış bir mektup kağıdındaki koku, kısa mesajla, facebook beğenisi veya yorumu ile iletilemiyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte kanaatimce asıl mesele iletişimin hızlanması değil, maneviyatın yavaşlamasıdır.
Ailelerimizin 24 saati bir takibe alınsa ne demek istediğim daha da açık anlaşılacaktır. Erkini kaybetmiş babalar, kral çocuklar, mürebbiye annelerle sanal âlemde yapılan aile sohbetleri maneviyatımızla aramıza gaflet perdeleri çekmekteler. Hepimiz müslümanız elhamdülillah ile başlayan sohbetlerimizde her birimiz ayetten-hadisten deliller getirerek ahkam keserken ailemizdeki selamı kesmiş olmamızdır asıl mesele. Bir mıhın bir ordu olduğunu, bir kişinin bir toplum olduğunu unutup içi boş bir din anlayışı etrafında durduğumuzdur asıl mesele. Bir evladı bir devlet görmenin, bir devleti bir evlat görmenin kutsiyetinden uzaklaşmadır asıl mesele. Eşimizden çocuklarımızdan bir güler yüzü esirgeyip yedi kat yabancı insanlara kahkahalar saçmaklığımızdır asıl mesele. Mesele mühim, budur asıl mesele. Dikkat etmek lazım.
Allah (c.c.) emanet olun!