Halkların Demokratik Partisi (HDP), seçim beyannamesinde şehir merkezlerinde yeni alışveriş merkezlerine (AVM) ruhsat vermeyeceğini taahhüt edince hatırıma geldi…

Yapımcılığını ve yönetmenliğini ağabeyim Ubeyd Deniz’in üstlendiği ve TRT Şeş’te yayınlanan 39 bölümlük “Eşîr-Aşiretler” belgeselinde çalışmıştım (2013-2014). Doğu ve Güneydoğu’da varlığını sürdüren Kürt aşiretlerinin dünden bugüne serüvenlerini anlatan, bilhassa sosyo-kültürel açıdan pek kıymetli verilerin kaydedildiği güzel bir belgeseldi.

Hava yoluyla gidip geldiğim Kars’ı ve yaklaşık 5 ay boyunca bir kışladan çıkmadığım Şırnak’ı saymazsak, Sivas’ın doğusundaki şehirlerle ilgili pek fikrim yoktu. Eşîr, bu manada heyecanla ve büyük umutlarla çıktığım yolculukta bana rehberlik etti. Ben heyecanlı ve umutluydum ama yolculuğun kendisi trajikti.

Heyecanlıydım, çünkü yeni şehirler görecektim. Umutluydum, çünkü Kürt şehirlerinin biz Türklerinkinden daha az yozlaştığını düşünüyordum.

Ama ne “yeni” şehirler gördüm ne de Kürt şehirleri daha az yozlaşmıştı.

Kayseri’deki çirkin binaların aynısını Mardin’de de gördüm. Ankara’daki kaldırımsız yollar Batman’da da vardı. Konya’nın ruhsuz yapılaşması Urfa’ya kopyalanmış gibiydi. Sivas’ın batısında gördüğüm estetik katili camiler, kenarlarına azıcık kırmızı toprak atılınca güya “çağdaşlaşan” parklar, neon ışıklarıyla (hadi şunun adını koyalım: Pavyon ışıklarıyla) aydınlatılan tarihi yapılar, AVM’ler, AVM’ler ve AVM’ler Sivas’ın doğusunda da şehirlerin asli unsurlarıydı.

Cumhuriyet Halk Partisi ve türevleri hariç, siyasi partilerin çoğu, bizde Kemalist rejimle tezahür eden modernizm silindirinin herkesi ezip geçtiğinde hemfikir. Ama sadece bu, hem“fikir.” “Fikir”den öteye gidebilen pek yok. AVM’lerle mücadele sözü veren HDP mesela, Almanya’dan, Fransa’dan ya da İngiltere’den aparma “çevre politikalarından” bahsedebiliyor en fazla. Olay sanki Diyarbakır’da, Siirt’te ya da Van’da değil de Hamburg’da, Marsilya’da ya da Birmingham’da geçiyor. Saf milliyetçi ve saf muhafazakar Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) Ankara Balgat’taki hayli kozmopolit ve hayli çağdaşçı genel merkez binası tam karşımda. Genel olarak MHP’nin şehirle ilgili pek sözünü duymayız; belki de sırf öyle bir binada siyaset üretmenin mahcubiyetindendir, kim bilir.

AK Parti’ye gelince, “dikey değil yatay mimari” diyen bir seçim beyannamesi gördük. Evvelki seçim beyannamelerinde de benzer ifadeler karşımıza çıkmıştı. Ama şehirlerimize bakınca, bu fikrin uygulayıcısı konumundaki bürokratlar ya da belediye başkanlarının konuyu tam olarak özümseyemediklerini görüyoruz. En parlak uygulama, “Selçuklu mimarisiyle” yapılan binalar (Cenab-ı Allah gani gani rahmet eylesin, hocamız Turgut Cansever, bizim Selçuklu ya da Osmanlı olmadığımızı, bugün burada yaşayan insanlar olarak, Selçuklu ve Osmanlı’yı doğuran medeniyetin öngördüğü şekilde bugünün ve buranın mimarisini üretmemiz gerektiğini söylerdi hep.)

Velhasıl, bugün AVM’lerle müşahhaslaşan yoz şehircilik karşısında çoğu siyasetçinin doğru düzgün bir perspektifi yok; bunu kabul eden de pek yok. Kalanlarsa çok yalnız. Maalesef.

“Şehir neden önemli?” Kur’an-ı Kerim “motifli” pasta yaptırıp onu yiyen bürokrat da, nefretle “O TIR’ların içinde ne vardı?” diye soran milliyetçi adam da, Broadway müzikallerinden fırlama bir seçim şarkısıyla Diyarbakır’ın ortasında dolaşmayı çok seven Kürt siyasetçi de o şehirlerden, o binalardan, o AVM’lerden çıkıyor çünkü. Çıkacak da.

Regaib Kandili’nizi tebrik ederim.