2009 yazında ilk defa Kars’a gitmiştim. Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin başlatılmasına ilişkin Zürih Protokolü henüz imzalanmamıştı ama iki ülke oraya doğru hızlı adımlarla ilerliyordu.
Serhat kent Kars’ta da gündem tabi ki Ermenistan’la ilişkilerdi. Üstelik, mevzubahis protokole giden yolda, evleviyetle, iki ülkeyi birbirine bağlayan sınır kapılarının açılması konuşuluyordu ki, bunlardan biri de Kars’taki Akyaka Sınır Kapısı’ydı.
Mevzunun en sıcak olduğu bu günlerde, mevzunun doğrudan muhatabı olacak Karslılara, sınırların açılmasına ilişkin ne düşündüklerini çekinerek de olsa sordum. Çekiniyordum, çünkü Kars, Azerilerin de yoğun olarak bulunduğu bir yerdi; kalanlarsa Rus zulmünü bizzat yaşamış kimselerin neslindendi.
Lafı eğip bükmeden, sınırların açılmasından yana olduklarını söylediler. İlkin şaşırdım, fakat gerekçeleri basit ve bu yüzden hayli tatminkardı:
“Kars’ın eti, sütü, balı meşhurdur amma burada tarım yapamıyoruz. Sanayimiz de yok. Üretemiyoruz. Ürettiğimiz kısıtlı miktardaki ürünü de satacak pek kanalımız yok. Yeni yeni ticaret erbabı kendini göstermeye başladı ama yeterli değil. Burada üç kuruşa sattığımız yumurta, Ermenistan’da oluyor on üç kuruş. Çünkü doğrudan gönderemiyoruz Ermenistan’a. Bir sepet yumurta Kars’tan Erivan’a gidene kadar kaç ülke geçiyor. Haliyle, bu alışverişten Kars’taki adam da memnun değil, Erivan’daki de. Açılsın kapılar, ben daha çok yumurta satayım, Ermenistan’daki de daha ucuza yumurta yesin, yazık değil mi?”
Bu böyledir, alışverişle başlar çoğu şey. Adaletlidir pazar. Pazarda herkes eşitlenir. Alan satandan, satan da alandan “razı”dır. “Razı” olmasa alışveriş olmaz zaten. Alışverişle başlayan ve sonrasında geliştirilen samimiyet, hep bu “rıza”nın üstüne bina edilir.
“Rıza”, “rıza”, “rıza…” Anahtar kelime bu.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri soğuk parlamentolarda, üç beş ruhsuz siyasi otoritenin raporlarında, resmi kabullerde, törenlerde, etkinliklerde patinaj yapmaya devam etsin dursun. Biz bir kerecik Kars’taki ve Erivan’daki ahaliye fırsat verelim ve neler olacağını görelim.
“Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasa tasarısı ABD Temsilciler Meclisi Alt Komisyonu’nda kabul edildiğinde (Mart 2010) ne diyordu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu? “1915, Ermeniler için tehcirdir, bizim için de Çanakkale’dir. Türk milleti olarak bu acıları paylaşmayı her zaman bildik. Biz tarihten siyasi tavırlar değil, insani dersler çıkarırız.”
“Devlet” ve “siyasi” değil; “insan” ve insani…” Diğer anahtar kelimeler bunlar olsun diyorum yani.
Bu kadar basit mi? Hem hayır, hem evet.
Hayır’ları herkes her gün durmadan konuşuyor nasılsa, biz biraz evet’leri konuşsak ya?