Bebekler üzerlerine yığılmış kol bacak parçalarının arasında, bir ceset tarlasının içinde emeklemeye çalışıyor. Yüzleri kanlar içindeki çocuklar, annelerinin, babalarının belki kardeşlerinin cansız bedenlerinin yanında diz çökmüş, dehşet içinde olan biteni anlamaya çalışıyorlar. Etrafa saçılmış kadın cesetlerinden hala dumanlar tütüyor. Vücutlarının yarısını bu yığın içinde bırakanlar, sürünerek hareket ediyor; adeta kendilerine uzanacak bir yardım elini arıyorlar. Fakat o el, hiçbir zaman gelmeyecek.

Bir korku filmi sahnesi değil bu. PKK terör örgütünün, bir diğer terör örgütü DEAŞ’a karşı başlattığı saldırıdan geriye kalan dehşet manzarası sadece. Suriye’nin petrol yataklarına sahip Deyr-ez Zor şehrinin Bagoz Kasabası, iki örgütün egemenlik mücadelesinin verildiği son noktaydı. Fransa ve ABD’nin havadan ve karadan verdiği destekle haftalardır bu kasabayı kuşatan PKK’lılar, nihayet önceki gün kasabayı yerle bir ederek ele geçirdiler. Böylece DEAŞ’ın beş yıldır sürdürdüğü “hilafet efsanesi” son buldu.

Hayır. Bu yazıda, ne PKK’nın ne de efendilerinin yaşattığı vahşeti anlatıp, onlara lanetler okumayacağım. Onların nasıl birer katil olduğunu anlatmaya ciltler dolusu kitaplar yetmez.

Bugün asıl lanet okunması gereken “PKK’nın ikiz kardeşi DEAŞ”tır. Suriyeli muhaliflerin elinden yüzlerce savaşçıyı bir gecede boğazlayarak aldıkları koca şehri sonunda PKK’ya gümüş tepsi içinde armağan ettiler. DEAŞ’ın ileri gelenleri geçtiğimiz ay, görevlerini tamamlayarak “Amerikan helikopterlerine binip” bölgeden ayrılmışlardı. Geride kendi aptal ideolojilerine kanıp dünyanın farklı bölgelerinden gelen yüzlerce aile kalmıştı. PKK’nın bu aileleri öldürmemek için istediği “Musul altınları”nı ise DEAŞ’ın liderleri vermeyi kabul etmediler.

Hilafet iddiasıyla ortaya çıkıp, ümmetin gençlerini kandıran örgüt; kendi mensuplarının aileleri için dahi, Musul bankalarından çaldığı altınlardan vazgeçemedi. Kendisine tabi olmayan Müslümanları gözünü kırpmadan öldürebilen bir terör örgütü için, kendi militanlarının çocukları ve kadınlarının da hiçbir önemi olamazdı zaten.

Onlar görevlerini yaptılar. Suriye’de bir diktatöre karşı başlatılan onurlu ayaklanmayı “küresel terör” haline getirip yok ettiler. Muhaliflerin gücünü kırıp, kurtarılmış toprakları PKK ve Esed rejimine geri verdiler.

Dünyadaki “emperyalist kuşatmaya karşı” durmaya çalışan tek İslam ülkesi Türkiye’yi tekfir edip; savaş ilan ettiler; şehirlerimizde katliam yaptılar.

Arkalarında kendi bağnaz ve sahtekâr ideolojilerine kanarak gelmiş binlerce insanın ve öldürdükleri on binlerce masumun cansız bedenini bırakarak, yeni vazifelerini almaya gittiler.

Bagoz’da yaşanan vahşetin tek sorumlusu emperyalizm ve onun taşeronu PKK mıdır sanıyorsunuz? Hayır… En az onlar kadar, “hilafet ve şeriat” yalanıyla Müslümanlar’ı kandıran bu şeytanın askerleri de sorumludur.

Ülkemdeki her güzel gelişmeye burun kıvırıp, “Hilafet olmadıktan sonra bunların hepsi boş” diyenler; abuk subuk tekfir tartışmalarıyla DEAŞ’a malzeme taşıyanlar; sizin de ellerinizde Bagoz’da doğranan çocukların kanı var, farkında mısınız?