Çözüm sürecinde kullanılacak dilin nasıl olması gerektiği konusunda ne yazık ki medya başta olmak üzere bir birlik sağlanmış değil.

Bu dilin oluşabilmesi için öncelikle yapılması gereken, tarafların toplumun hassasiyetini gözeterek bir dil oluşturması. Dışarıdaki deneyimler göz önüne alındığında kullanılacak dilin, barıi sürecinin ilerlemesini sağlayacak güveni tesis etmesi açısından ne kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Dilin kendisine has yüklediği anlamlar kadar, o dilin işaret ettiği sembollerin de bu süreçte dikkate alınması elzemdir.

Dikkat edin, sürece karşı çıkanların büyük bir kısmının oluşturduğu dil, ne yazık ki eski Türkiye’ye atıf yapan ve korku üzerine oluşturulmuş bir dil. Bu dil toplumda var olan şüpheleri arttırmakla kalmıyor, toplumun sürece duyduğu güveni de güvensizliğe çevirmek üzerine kendisini kurguluyor.

Sürecin dilini bağrı yanmış insanlara bıraktığınızda, siyaseti çok olumlu etkileyeceği ve var olan güven duygusunu daha da arttıracağı şüphesiz.

Bu nedenle özellikle bedel ödemiş insanların hikayelerine kulak verdiğinizde, onların affetme gerekçelerini dinlediğinizde bunun toplum tarafından kabul edilmesi daha kolay oluyor.

Barışın dilinin yanında savaşın dilini konuşanları gördük; ama aynı zamanda yılanın dilini de konuşanlar çıkmaya başladı. Bunlar Ahmed Arif’in deyimiyle “Aşımıza ekmeğimize göz koyanlar.” Toplum bunları tanımadığı, kullanılan dilin kime hizmet ettiğini öğrenmediği sürece barışa rıza gösterme şansı oldukça zayıf.

Hükümetin süreç kadar önemli olan medya planlaması ve bu planlama kapsamında yer alacak barış dili noktasında ciddi bir çalıştay yapması gerekiyor.

Gerek PKK medyası gerekse merkez medya, barış dili üzerinden kendisini anlatma yoluna gitmelidir.

Kullanılacak barış dili geçmişin paslarını silmeli, ruhumuzu arındırmalıdır. Bu dilin oluşturulması noktasında Yeni Türkiye’nin değerler ve medeniyet perspektifi sıradan bir vatandaşın anlayacağı şekilde hakikatlı ve öz eleştiri kültüründen yoksun olmamalıdır.

Bugün geldiğimiz noktada bu dil oluşturulmadığı için süreçte ciddi anlamda güvensizlik algısı doğuyor ve ne yazık ki bu da normalleşmeyi önlüyor. Oysa biz biliyoruz ki, dil ne kadar gerçekçi ve adil olursa tesiri de o denli kuvvetli olur.

Bu dilin önündeki en büyük engellerden biri, ne yazık ki her şeyi AK Parti karşıtlığı üzerinden okuyan ve ısrarla hiçbir şey yapılmadığını ileri süren “bir kısım aydınlar” ve onların medyaları. Onlar bu süreçte ne medya etiğini arıyorlar ne de başka coğrafyalarda oluşmuş dili aktarıyorlar. AK Parti karşıtlığı üzerinden kurguladıkları dil, bölücü, kamplaştırıcı daha da önemlisi güvensizliği empoze edici bir dil, bir üslup.

Türkiye’de barışı isteyen herkesin ilk yapması gereken kendi bulunduğu kurumda bu dilin oluşumuna katkı sağlamak. Bir cami hocası barış üzerine inşaa ettiği dili resmi algıdan çıkarırsa, PKK medyası geçmişin kodları üzerinden bir savaş dili oluşturmaktan vazgeçerse ve bu dil ile algının oluşması için yapılan gazette sayfaları da ezberini bozarsa, AK Parti’yi destekleyen medya istihbarat dilini bırakır ve insan hikayelerine atıf yaparsa, sorgulayıcı dile zemin hazırlanırsa emin olun barış her zamankinden daha kolay çalar çalar.

NE OLDU SİZE?

Ben uzun yıllar sol basında çalıştım. Beraber mesai harcadığım pek çok insanı ne yazık ki bugün tanımıyorum. Gözlerindeki kin, nefret o kadar büyümüş ki doğru olanı bile göremiyorlar. Televizyonda söylediklerimizi, söylemediğimiz cümlelerle sosyal medyada bizim cümlelerimizmiş gibi yayandan, en olmadık özgürlüğümü trol sayandan tutun her şey yapılıyor. Oysa bizler bu hayatta ve meslekte birbirirmizle yüz yüze bakıyoruz. Yazdıklarımız, söylediklerimiz kayıt altında.

Bu davranışın son örneğini Birgün Gazetesi yaptı. Benim bu köşede bayanlar için yazdığım, “Demokrasi hakkını kullanarak mevcut düzenlemenin yanında ayrı toplu taşıma aracı isteyebilmeliler” yazısını, “tacizden kurtulmak için İslamcı yazarın önerisi” diye sundular. Bunu yanlış sundukları yetmiyormuş gibi, gittiler ismimi Nevzat Çelik yazdılar ve Nevzat Çelik’in fotoğrafını bastılar; benim yerime… Ne söylenir bilmiyorum; ama denir ya neresinden başlayalım…

Bu köşede bir daha ifade edeyim: Benim hiçbir siyasi görüşe düşmanlığım yoktur. Uzak durduklarım vardır, ka’le aldıklarım, almadıklarım vardır. AK Parti’nin savunduğum tarafları kadar yanlış yaptığında eleştirdiğim tarafları da bulunuyor. Eğer ifade özgürlüğü diyorsanız biz bunu bu gazete dahil olmak üzere birçok ortamda rahatlıkla yapıyoruz. Lütfen; ama lütfen fikirlerimizi açıkladığımızda bizi trollükle, başkalarının ağzıyla konuşmakla itham etmeyin! Emin olun bu konuda bizim ağzımız sizinkilerden çok daha temiz; çünkü biz hala kirlenmedik…

Unutmayın; biz adamlığımızın zekatını versek ve sizin yaptığınız gibi davransak, toplumun içine çıkamaz hale gelirsiniz. Efendiliğimizi koruyorsak, hala büyüklerimize karşı saygı duyuyorsak adamlığımızdandır! Eğer adamlığımızın zekatını bile versek birçoğunuzu adam edeceğimizi de biliyoruz…