Önce Adımlar Dergisi’ne baskın yapıldı ve 1 kişi öldürüldü. Eylemi, piyasaya çıkarılan veya olup olmadığı bile belirsiz, isimsiz bir örgüt üstlendi. Bu eylemde DHKP-C ismi ortaya atıldı, örgüt eylemi üstlenmedi; ama “Hedefimizdeler” dedi.

İmam Hatip’li ve geldiği geleneği belli olan Savcı Mehmet Selim Kiraz, adliyede kendi odasında şehit edildi (İnşallah). Berkin Elvan’ı öldürenlerin tespitinden ziyade, Gezi’nin arkasında kimlerin olduğuna dair çalışmalarında sona yaklaşıyordu.

“Gezi olayında ölen yurttaşlarımızın tamamının Alevi kökenli olması bir tesadüf müdür; yoksa bilinçli bir seçim midir? Böyle bir tesadüf olamaz. Gezide Kürtler harekete geçirilemedi, Aleviler üzerinden bir toplumsal muhalefet inşa edilmek için Alevi gençler bilerek öldürüldü” tezinin ne kadar sahih olduğuna merhum Savcı çok yaklaşmıştı.

DHKP-C, Savcı’nın odasını bastıktan sonra yargılanacak olan polislerin adres bilgileri ve fotoğrafları dışarıya çıkartılarak bir yerlere ulaştırıldı.

Akşam İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne silahlı saldırı yapıldı ve saldırgan kamuoyunca tanınan ve aranan Elif Sultan Kalsen çıktı.

Türkiye’nin, Suriye üzerinden en azından belirli bölgelerinin Lübnan’laştırılmak istendiğini biliyoruz. Bu nedenle özellikle DHKP-C’nin bu anlamda her zamanki gibi piyasaya çıkarılması bizi şaşırtmamalı.

Alevilerin bir kısmı, Anadolu Halk Hareketi ile kullanılmak isteniyor ve DHKP-C bu ortamı sağlamakla yükümlü kılınmış. Devrimci Alevi Komitesi’nin (DAK) oluşum sürecine bakıldığında Alevi halkının demokrat haklarının talep edildiği bir komite olduğu görülüyor. Fakat DAK devre dışı bırakılarak “Aleviler Birliği” ile illegal bir örgütlenme oluşturulmaya çalışılıyor. Bununla da siyasetin sokaklardan şiddetle dizaynı isteniyor.

Kobani açıklaması nedeniyle PKK ile sorun yaşayan DHKP-C, eylemleriyle Gezi’de sahaya süremedikleri Kürtleri de sahaya sürmek için eylemlerini bu noktaya doğru kaydırabilir. Nitekim Elif Sultan Kalsen gibi, 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu’nda yaralanan, çeşitli ameliyatlar geçiren bir bayanın da (B.K.) Türkiye’ye getirildiği ve eylem yapacağı iddialar arasında. Bu bakımdan “1 Mayıs öncesi, Türkiye’yi ciddi anlamda sokak siyaseti üzerinden şiddetle sıkıştırmak için yeni koalisyonların kurulduğu ve bunların aktifleştirildiği” iddiası da çok güçlü olarak dolaşıyor.

Peki, bu koalisyonların adresi ne? Bunu anlamak için biraz geriye gitmemiz gerekiyor.

Geçen yıl Şubat ayında Almanya’nın Duesseldorf Eyaleti’nde Türkiye’yi de ilgilendiren önemli bir gelişme yaşandı. 2007 yılından bu yana hapis yatan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) üyesi Faruk Ereren delil yetersizliğinden tahliye edildi. 59 yaşındaki Ereren’in örgüt içerisinde önemli bir ağırlığı bulunuyor. 2008 yılında Hollanda’da ölen DHKP-C lideri Dursun Karataş’ın sağ kolu denebilecek biriydi. 14 yıl boyunca Almanya’da polise yakalanmadan yaşadı.

Son dönemde Faruk Ereren’in tekrar komitede ağırlık kazanması ve Zerrin Sarı’nın ilişkilerinin askıya alınması, DHKP-C ve Türkiye açısından yeni bir dönemin işareti. Özellikle DHKP-C’nin Yunanistan’da sıkıştırılması, son olarak bir örgüt evinin deşifre edilerek 4 DHKP-C’linin mühimmatlarıyla yakalanması ile birlikte örgüt, Suriye’ye daha fazla ağırlık vermeye başladı. Örgütün hâlihazırda Suriye’de iki kampının bulunması ve bu kamplarda Türkiye’den “devşirilen” militanların eğitilmesi ve bunların rahatlıkla Türkiye’ye gönderilmesini iyi okumak ve hazırlıklı olmak g